...Dünden devam
İlk sıkıyönetim Maraş olaylarının ardından 13 ilde (Adana, Ankara, Elazığ, Bingöl, Erzincan, Erzurum, Gaziantep, İstanbul, Kahramanmaraş, Kars, Malatya, Sivas, Urfa, Hatay illerinde) ilan edildi.
Aralıklarla 12 Eylül 1980 tarihine kadar süren sıkıyönetim döneminde ülkede akan kardeşkanı, azalmak yerine gitgide artmış olup; sıkıyönetimin ilanından 1979 Kasımına kadar ülkede 995 kişi hayatını kaybetti. Kasım 1979'dan 12 Eylül 1980 tarihine kadarsa toplam; (Süleyman Demirel hükümeti döneminde.) 3729 kişi hayatını kaybetmiştir.
Darbenin gerçekleşmesinden önce yaşanan son büyük toplumsal olay; 3 Temmuz 1980'de İsrail'in Kudüs'ü ebedi başken ilan etmesine tepki olarak 6 Eylül'de Konya'da yapılan Kudüs mitingiydi. Yüz binden fazla kişinin katıldığı bu miting sırasında bir kısım göstericiler İstiklal Marşımızı yuhaladılar ve laiklik karşıtı sloganlara attılar. Bu gelişme darbe hazırlığını tamamlamış olan komuta kademesi için 'bardağı taşıran son damla' olmuştu.
Binlerce insanımızın hayatına mal olan bu kanlı süreç, 12 Eylül 1980 tarihinde Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren ve komuta kademesinin ülke yönetimine el koyması ile son buldu.
Ancak, '11 Eylül günü akan kan, 13 Eylül günü durdu. Çatışmalar sona erdi. Bu durum; darbe öncesi dönemde, sıkıyönetim yetkisiyle güvenliği sağlamak için görevlendirilmiş olan ordunun görevini niçin yapmadığı sorusunu da gündeme getirdi.'
Bu soruyu ilk soran da askeri darbe ile iktidardan indirilen dönemin Başbakanı Süleyman Demirel olmuştur. Yıllar sonra bu soruyu doğrudan Kenan Evren'e soran Süleyman Demirel, bu sorunun ardından Evren'e: "Kanın üzerinde oturuyorsun."Diyecek ve yaşanan çatışma ortamından, 'darbenin şartlarının olgunlaşmasından' dönemin komuta kademesini sorumlu tutacaktı…
Türkiye'de yaşanan 1969 – 1974 - 1978 Ekonomik Krizleri ve bu süreçlerde yaşanan olumsuz tablonun sebep olduğu kuyruklar:
(Kaynakça: 13)
1970'li yılların ortasından itibaren, 'Türkiye'nin 70 cent'e bile muhtaç olduğu' yıllardı! (o dönemde ülkenin ekonomik yapısını etkileyen döviz sıkıntısını ifade etmek maksadıyla 1977'de iktidarda olan dönemin Başbakanı ve Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel tarafından siyasi tarihimize geçmiş bir söylemdir…) Ülke ihracat yapamıyor, elde döviz olmayınca da en zaruri ihtiyaçlar karşılanamıyordu.
1970'ler akla geldiğinde, o dönemi yaşayanların en unutamadıkları şeyin, bireyin en temel ihtiyaç maddelerini, uzun kuyruklar sonucu o da şansı varsa alabilmesidir! Tüp gaz, sana yağı, gaz yağı, motorin, benzin, şeker v.b tüketim malzemelerini alabilmek için saatlerce kuyrukta beklemek gerekiyordu!
Pekiyi ülkemiz neden böylesi bir karanlık bir tabloyla karşı karşıya kalmıştı? Türkiye'yi böylesine yokluklarla karşı, karşıya getiren ekonomik krizler neden oluşmuştu?
Şimdi 69'yılının sonundan itibaren ülkemizi etkisi altına alan 'Ekonomik Krizlere' kısaca bir göz atalım:
1969 Krizi:
1967 yılında ülkenin başında genel başkanlığını Süleyman Demirel'in yaptığı AP (Adalet Partisi) hükümeti vardı.
Demirel Başbakan, Turgut Özal ise DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) müsteşarıydı. Demirel Hükümeti de DP (Demokrat Parti) gibi çoğunluğun oyu ile iktidara gelmişti. Bu yüzden de popülist (halkçı) tavırlar içindeydi!
Gerektiğinde laiklik ve rejim karşıtı laflar ediyordu. Aslında bu tavır, hükümetin tüm birimlerine yayılmış durumdaydı. Demirel iktidarının bir özelliği de, uzun vadeli yatırımlardan çok; kısa vadeli ve oy getirebilecek popülist yatırımlar yapmasıydı. Ekonomide de aynı şey geçerliydi. Uzun vadeli politikalardan çok kısa vadeli politikalar uygulanıyordu.
Ülkede anarşi ve eylemler, giderek artıyordu…
12 Ekim 1969 yılında bir seçim oldu. Yine AP çoğunluğun oyuyla iktidar oldu. AP iktidarının 1967 yılında hazırladığı '5 yıllık Ekonomik Plana' göre, dışa bağımlılık azaltılacak, yatırım harcamaları % 19,9'dan; % 24,3'e yükseltilecek ve yatırım harcamaları arttırılacaktı. Yine, bu dönemde dış ticaret açığının 226 milyon dolar olması bekleniyordu. Bu dönemde ortalama büyüme oranı, % 27 olarak tahmin ediliyordu.
Devam edecek...