Dünya nüfusu, 21. yüzyılın ortalarına doğru önemli bir dönüşüm geçiriyor. Özellikle bazı bölgelerde nüfus artışı yavaşlarken, bazı bölgelerde hızlı bir şekilde artmaya devam ediyor. Ayrıca Türkiye’nin nüfus politikaları da bu değişimden nasibini almakta ve gelecekteki demografik eğilimler ülkenin gelişiminde belirleyici faktörlerden biri olacak. Birçok uzmanın belirttiği gibi, dünya nüfusunun genel olarak artış gösterdiği doğru olsa da, artış hızının giderek düştüğü ve bazı bölgelerde azalmaya başladığı da biliniyor. Örneğin, Afrika gibi gelişmekte olan bölgelerde nüfus artışı hâlâ yüksekken, Avrupa ve bazı Asya ülkelerinde (özellikle Japonya, Rusya, Güney Kore) nüfus hızla yaşlanıyor ve azalma eğiliminde.
Bu demografik geçişin en belirgin özelliği, doğurganlık oranlarının dünya genelinde düşmesidir. Birçok gelişmiş ülkede doğum oranları, nüfusun kendini yenileyebilmesi için gereken seviyenin altına düşmüş durumda. Birleşmiş Milletler’in tahminlerine göre, dünya nüfusunun 2025’te 8,1 milyara ulaşması bekleniyor. Ancak bu artışın büyük kısmı, Afrika ve bazı Asya ülkelerinde görülecek. Avrupa ve Kuzey Amerika gibi bölgelerde ise nüfus artışı durma noktasına gelecek. Bu durumu “nüfus krizine doğru” bir adım olarak değerlendirebiliriz.
Dünya nüfusunun farklı hızlarla artması, uluslararası güç dinamiklerini etkileyebilir. Genç ve hızlı büyüyen nüfuslara sahip ülkeler, daha dinamik iş gücü ile küresel ekonomide daha fazla söz sahibi olabilirler. Buna karşılık, yaşlanan nüfusa sahip ülkeler, ekonomik anlamda gerileme riskiyle karşı karşıya kalabilirler. Bu durum, küresel ticaret, göç politikaları ve diplomasi üzerinde etkili olabilir. Yaşlanan nüfus, iş gücünün azalmasına yol açarken, artan yaşlı nüfus bakım masraflarını artırır. Özellikle sağlık, emeklilik ve sosyal güvenlik sistemleri, bu demografik değişiklikten ciddi şekilde etkilenebilir. Bu nedenle, ekonomik büyüme yavaşlayabilir, vergi gelirleri azalabilir ve sosyal harcamalar artabilir. Ayrıca, iş gücü piyasasında yaşlanan bireylerin yerini alacak genç nüfus bulamama sorunu, özellikle sanayileşmiş ülkelerde büyük bir zorluk yaratacaktır.
Türkiye, son yıllarda genç nüfusu ile dikkat çeken bir ülke olmasına rağmen, demografik yapısı da hızla değişiyor. 2024 itibarıyla Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre Türkiye’nin nüfusu 85 milyon civarında ve genç nüfus oranı hâlâ yüksek. Ancak, doğum oranları son yıllarda önemli bir şekilde düşüş göstermiştir. 2021 verilerine göre, Türkiye’deki toplam doğurganlık hızı, kadın başına 1,7’dir ki bu oran, nüfusun kendini yenileyebilmesi için gereken 2,1’in altında kalmaktadır. Türkiye’nin nüfusu da yaşlanmaya başlamaktadır. 2020’de 65 yaş ve üzeri nüfus oranı yüzde 9 civarındadır ve bu oran her yıl artmaktadır. 2025 yılında bu oranın yüzde 11’e ulaşması beklenmekte. Yine orta yaş nüfusunda da artış gözlemlenmektedir. Türkiye’nin 2060’ta yaşlı nüfus oranının yüzde 22,6’yı geçmesi bekleniyor. Yani nüfusun neredeyse dörtte biri yaşlı nüfustan oluşması bekleniyor. Bu, sosyal güvenlik sistemini ve sağlık hizmetlerini zorlayacak, aynı zamanda iş gücü piyasasında daralmaya yol açma potansiyeline sahip. Türkiye’nin nüfus politikasına ilişkin son yıllarda belirli adımlar atılmaktadır. Devlet, doğum oranlarını artırmak amacıyla çeşitli teşvikler sunmakta, çocuklu ailelere yönelik vergi indirimleri, kreş destekleri gibi politikalar geliştirmektedir. Ancak, mevcut politikalar bu demografik değişimleri tersine çevirecek etkiyi henüz gösterememiştir. Bu nedenle aile kurumunu savunacak daha etkili sosyal ve ekonomik politikaların gündeme getirilmesi gerekmektedir.
2025 yılı itibarıyla, dünya genelinde yaşlanma ve nüfus azalışı hızlanması bekleniyor. Türkiye, genç nüfus avantajına sahip olmasına rağmen, doğurganlık oranlarındaki düşüş ve yaşlanan nüfus nedeniyle ekonomik ve sosyal sorunlarla karşı karşıya kalması sonucunu doğurabilir. Türkiye’nin karşılaşacağı bu demografik dönüşüm, politikaların hızla adapte olmasını gerektiriyor. Örneğin, iş gücü piyasasında yaşanan daralma, göç politikalarının değiştirilmesi ve yaşlanan nüfus için bakım hizmetlerinin iyileştirilmesi gerekecektir. Dünya nüfusu, bazı bölgelerde hızlı artarken, diğer bölgelerde azalma eğiliminde. Türkiye, genç nüfusa sahip olmakla birlikte, hızla değişen demografik yapısıyla mücadele etmek zorunda. Nüfus politikasının etkinliği, ekonomik büyüme ve sosyal güvenlik sistemleri üzerinde büyük bir etkiye sahip olacak. Türkiye’nin geleceği, bu demografik değişimlere ne kadar hızlı ve etkili adapte olabileceği ile şekillenecektir.