Ahmet Özay
Alman futbol adamı, teknik direktör Christoph Daum, 70 yaşında Köln’de yaşamını yitirdi. Almanya’nın taşrasından, dünya metropollerine, fakirlikten zenginliğe, bitişten varoluşa dalgalanan sıra dışı bir hayat öyküsü.
Altı yaşında Almanya’nın demir çelik havzası Duisburg’a, Doğu Almanya’dan göçmen olarak geldi. Çocukluğu annesi ve üvey babası ile geçti. Köln Üniversitesi Spor Akademisinde öğrenim görürken bir yandan da futbol oynadı. 1979-1980 futbol sezonunda antrenörlük sertifikası aldı. Parlak bir oyuncu yaşamı olmadı. Genç yaşta futbol kariyerini tamamladı. Çünkü gözü yükseklerdeydi. Bir süre beden eğitimi ve spor öğretmeni olarak görev yaptıktan sonra sırasıyla Köln, Bayer Leverkusen ve Stuttgart kulüplerinde teknik direktörlük yaptı.
473’ü Almanya’da, 306’sı Türkiye’de ve 40’ı Avusturya’da olmak üzere 900’den fazla müsabakada görev yaptı. Avrupa ligleri başta olmak üzere Şampiyonlar Ligi, Avrupa Ligi gibi uluslararası müsabakalara tam 81 kez katıldı.
Lakin, Almanya’da Daum’u Daum yapan spor yaşamı kadar, spor yaşamına eşlik eden var olma mücadelesiydi. Aile hayatından ticari ilişkilerine, kulüp tercihlerinden özel hayatına kadar Alman basını her zaman Daum’un yaşamına kuşku ile eşlik etti ve sorguladı.
Bu kuşkunun arkasından Daum’un bir Doğu Alman olması, demir çelik havzası Ruhr’un varoşlarından gelmesi ve hepsinden önemlisi Türk futbol yaşamı ile kader birliği etmiş olması olguları yatıyordu.
Yerleşik Alman futbol nizamı, bunların bir ifadesi olan Daum’u hazmedemedi. Bavyera, Bayern München kökenli derin Alman futbol lobisi onun başarılarını hep öteledi. Ona iftira attı, zaman zaman tuzaklar da kurdu. Bu enerji dolu futbol adamını 2000’li yılların başında tam Alman Milli Takımı'nın başına geçecekken engelledi.
2000’li yıllarda ülkenin değişen nüfus yapısı ile eş zamanlı olarak tribünler ve futbol sahalarındaki oyuncuların kökeni de değişiyordu. Almanya’nın yerleşik nizamı futbol kulüplerinde yabancı kökenli futbolcuları oynatsa da, milli takımı yabancı kökenlilere açmama konusunda kararlıydı.
Dönem itibarıyla en enerjik ve bu görevi hak eden henüz 45 yaşında olan Christoph Daum’du.
Ancak, Bavyera futbol lobisi devreye girdi. Zaten Doğu ve Kuzey Almanya varoşlarının sesi olan Daum ile kanlı bıçaklıydılar. Daum Bayern’li Dieter Hoennes tarafından temsil edilen “onları” yakın bir geçmişte ZDF ekranlarında perişan etmişti. Bavyeralılar ne yapıp edip Daum’un Türk futbolculara milli takım yolunu açacak hamlesini durdurmalıydı. Dieter Hoennes basına yaptığı açıklamada Daum’u “Sürekli burnunu kaşıyan adam” olarak nitelendirince, polis devreye girdi. Köln merkezli birçok arama sonucuna Daum mahkemelik oldu. Saç örneği alındı. Polis laboratuvarına gönderildi. İddialara göre Daum’un ağır ceza alması
için, gerçekten ağır bir kokainmanın saç örneği Daum’un saç örneği ile değiştirildi. Kokain satmak isnadıyla Koblenz Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandı. Sonunda kokain satma iddiasının aslı astarı olmadığı ortaya çıktı.
Teknik Direktör Daum’un Alman Milli Takımının başına getirilmesi fikri suya düşmüştü. Almanya’daki futbol kariyeri de bitmişti. Böylesi umutsuz bir süreçte Beşiktaş kulübünün başkanlığına gelen Serdar Bilgili kendisini İstanbul’a davet etti. Daum, Beşiktaş’ın başına geçti. Aralıklarla 15 yıla yakın sürecek Beşiktaş, Fenerbahçe ve Bursaspor’daki kariyeri başladı.
O tarihten sonra Daum kendi ülkesinin kamuoyuna karşı yurt dışında başarıları ile gündemde kalma mücadelesi verdi. Türkiye’de önü tıkandığında İsviçre, Romanya ve Avusturya’dan gelen teklifleri kabul ederek, bu ülkelerin Almanca medyası üzerinde sürekli kendini ülkesinin gündeminde tutmayı başardı.
Duisburg’da Türkler ile büyümüştü. Bir Alman’a ait olan “Gazi” süt ürünleri markası zor günlerinde her zaman Daum’un arkasında oldu. Hangi ülkede görev yaparsa yapsın Daum sahaya kırmızı beyaz gömlek, yakasında işlenmiş “Gazi” ibaresi ile çıkmaya özen gösterdi. Bu hem Alman hem futbol kamuoyuna yönelik akıllı bir halkla ilişkiler çalışmasıydı.
Daum maçlarda Türk Milli Marşını okumaya dikkat ederdi. Türklerin milli marşlarına verdiği değeri bilirdi. Evinde Atatürk resmi bulundurur, İstanbul’un büyük camilerinde resim verirdi. Her fırsatta “Türkiye benim ikinci vatanım” derdi. Bunun arkasında kendi ülkesinde reddedilmiş olmanın yarattığı, bastırılamayan bir acı vardı.
Daum ile son iki karşılaşmamı asla unutmuyorum. Gözlerinde sürekli bir tedirginlik ve güvensizlik vardı.
Bir tanesi 2003 yılında Koblenz Ağır Ceza Mahkemesi sonrasında Koblenz’de, ikincisi Jupp Derwall Hoca’nın 2007 yılındaki cenazesinde Saarbrücken’deydi. Kiliseden çıkarken karşı karşıya geldiğimiz Daum’un gözlerinde hayatın inişlerle çıkışlarla dolu olduğunun ve dünya hayatının ne kadar geçici olduğunun izleri vardı.
Cenaze çıkışında yanından Beckenbauer, Löw, Fatih Terim gibi isimler sıyrılıp gitti. Fakat Cristoph Daum yolunu kesen tüm Türk çocuklarına tek tek eğilip isimleri sordu ve onlara imza vermeye özen gösterdi. Hiç unutmuyorum bir tanesini bile ihmal etmedi. Daha sonra Diyanet’in camisine giderek Derwall Hoca’nın ruhuna kendi Türk adetlerine göre eliyle lahmacun dağıttı.
Derwall Hoca ile Daum’un ortak bir yönü vardı; İkisi de kendi ülkeleri ile köprüleri atarak İstanbul’a geldiler. Kendi ülkelerinde arayıp bulamadıkları, saygı, sevgi ve takdiri Türkiye’de buldular.
Düşebilirsiniz, önemli olan ayağa kalkmak
Alman Die Welt Gazetesi onun ölümünü şöyle duyurdu “Düşebilirsiniz. Ama önemli olan ayağa kalkmak ve devam edebilmek”.
Daum çok kez düşmüştü ama her seferinde ayağa kalkmıştı.
“Ben Atatürk’ü çok seviyorum. Ona saygı göstermek için bu rozeti takıyorum. En büyük Atatürk. Türkiye benim ikinci vatanım! Ben Türk dostu değil, yarı Türk’üm!” derdi.
Aslında bu sözler de Daum’un içinde bulunduğu sürekli yalnızlık duygusunun bir ifadesiydi.
2003 yılıydı. Koblenz Ağır Ceza Mahkemesi öğlen tatili verdi. Duruşma salonundan çıktık. Kapıya doğru yürüdük. Tek Türk gazeteci bendim. Selamlaştık. O zaman Beşiktaş’ın başındaydı. Koblenz büyük hava limanlarına uzak bir şehirdi. Kahve içmeye gittik. Bana dedi ki “Ben buraya Beşiktaş’ın tahsis ettiği özel uçakla geliyorum. Zira çevrede büyük havalimanı yok. Tüm masrafları Beşiktaş karşılıyor. Kimse başıma kakmıyor. Türklerle Almanlar arasındaki fark ne biliyor musun? Almanlar düşeni acımadan ayaklarının altına alıyor. Türkler ise düşünen elinden tutuyor ve ayağa kaldırıyor.”
Galatasaray camiası Derwall Hoca'nın cenazesine özel uçakla yüzleri bulan insanla Türkiye’den gelmişti.
Şimdi Beşiktaş ve Fenerbahçe camiasının kendi ülkesinde sürekli ötekileştirilen bu büyük futbol adamının cenazesine uçaklarla gelmesini diliyoruz.
Değerli Daum, seni ve yaşadıklarını unutmayacağız.
Allah’a emanet ol!