Her yıl Ağustos ayında sinemamızın önemli isimlerinden biri olan Yücel Çakmaklı’yı anıyoruz. Eksikliğini hissediyoruz. Esasında Çakmaklı’nın hayatının son döneminde de eksikliği hissediliyordu ama kendisi de noksanlıklar sebebiyle üzülüyordu. 2009’da aramızda ayrılan Çakmaklı’nın yönetmenliğini yaptığı son filmin tarihi 1997 idi. Ve son filmleri televizyon yapımları idi. Sinemayı ve belki de kendisini tamamlayamamış olmanın burukluğu vardı üzerinde.
1970’lerde başlayan sinema yolculuğunda 30 yıla yakın çok parlak bir kariyer ortaya koydu Çakmaklı. Milli sinema akımının kurucusu kabul edildi. Türk sinemasında yeni bir yol açtı. Kültürü ve inancı ile barışık bir yol izledi. Birçok kişi de izinden gitti. Fekat kendisi de izinden gidenler de 2000’lerle birlikte sinema yapmamaya veya yapamamaya başladı. Sebepler çok uzun olabilir ama değişen Türkiye’nin toplumsal ihtiyaçları ve Milli sinema akımının yöntemlerinin ana etkenler olduğunu söyleyebiliriz. Yani inançlı insanların söz hakkının çok olmadığı bir ortamda sinema yapmak büyük cesaretti. Halk nezdinde de karşılığı vardı. 2002 sonrası ise kendisini politika makamında çok güçlü şekilde gören halk kesimlerinin sinema ya da benzeri alanlarda ifade ihtiyacı kalmadı. Daha doğrusu öyle bir manzara oluştu. Taliplisi olmayınca bu tarz filmler de yapılmamaya başlandı. Televizyon dizileri de bir yerden sonra rol alınca, sinemada Milli Sinema Akımı üretimleri yok denecek kadar azaldı.
Sinemada akım ya da kuramların devam etmemesi ya da dönüşmesi çok rastlanan bir durumdur. Milli sinemanın da bunu yaşadığını söyleyebiliriz. Ancak önemli olan Yücel Çakmaklı’nın temsil ettiği ruh ve bugüne yansımasıdır.
Çakmaklı, yoklukların ortasında bir varlık zemini oluştururken, inandıkları için mücadele etmenin yollarını aramanın, zamanın ruhunu daha iyi ifade eden araçların öneminin altını çiziyordu. Çakmaklı’nın vefatından 15 yıl sonra bakılması gereken pencere de bu olmalı. Bugünün ‘milliliği’ ile bugünün araçları ve yöntemleri farklılaştı. Ya da ifade biçimleri çeşitlendi. Dolayısı ile yeni Yücel Çakmaklılardan beklenti bu yenilenme ve özgünlük olmalıdır. Zira özgün olan her daim yeni kalır. Özgün olan özgür kalır. Milli Sinema’nın ifade ettiği özgürlük alanının sinemada ölümsüzleşmesinin yolu da buradan geçer.