Salgın süreci sonrası kapalı alanların eskisi gibi olmadığı gerçeği üzerine sinema salonları da hiçbir zaman eskisi gibi olamadı. Zaten çok zaman geçmiş değil. 2 yıl içerisinde 20 yıllık dönüşümün cebren yaşandığını düşünürsek, bir şeylerin eskiye dönmesinin hayli zaman alacağını söyleyebiliriz. Kaldı ki, her şey eskisi gibi olmalı mı? Dönüşüm yaşanmışsa hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını bilmek gerekiyor. Bir film hiçbir zaman sadece film olmadığı gibi sinema da hiçbir zaman sadece sinema değil. Sinemayı sadece sinema ile değerlendiremeyiz. Sosyal hayattan tutun da politik gelişmelere kadar her türlü küresel etken sinema çerçevesinde ele alınmalı.
Dijital mecralar bunlardan biri. Sinemanın en büyük rakibi gibi görünse de uzun vadede belki de can simidi olacak. Televizyonun çıktığı ilk zamanları düşünelim. Sinemanın artık bittiği söylenmişti. Yanı sıra video kasetler sinema için tehlike sinyali olarak nitelendirilmişti. Kısa bir süre öyle oldu. Sinema sendeledi. Fekat sonrasında yeniden doğdu. Çünkü dönüştü. Zamanın ve zemin böylesine hızlı aktığı bir dönemde dönüşemeyen yeniye yenilir. Ayakları yere basarak, kendinden emin şekilde dönüşen ise yeniliği kendine araç eder ve kazanır.
Üstat Sezai Karakoç’un ifadesi ile “yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer” söz konusu olabilir. Bu da elbette sinemaya ve sinemacılara bağlıdır. Dönüşemeyen yenilir. Dönüşmek dediğimiz de popüler olana ya da teknolojiye tamamen teslim olmak değildir. Esasında tarihin her döneminde olduğu gibi buradaki dönüşüm gelişimdir. Dijital mecraların çoğalması ve insanların buradan film izlemeyi tercih etmesi bir dönüşümdür. Filmlerin dijital mecra ve sinemada yer alacak şekilde ayrılması belki de gelişim olacaktır. Teknik araçlara ulaşımın kolaylaşması ve herkesin sinema yapabilecek olması dönüşümdür. Eldeki imkanlarla sanatı özgün yapabilmek ise hem kadim klasiktir, hem de gelişimdir.
Bütün değerlendirme gişe verileri üzerinden yapıldığında ıskalanır. Zira insanlar artık film izlemiyor değil. Sinema salonlarının yanı sıra başka mecralardan da film izliyor. Yani daha çok üretmek ve mecraya göre farklılaştırmak gerekli. Mesela birkaç hafta önce gişe verilerine bakıldığında sinemanın pandemi öncesine dönemediği ve bundan sonra da mümkün olmayacağı başlıkları atıldı. Son iki haftadırsa Ters Yüz 2’nin de etkisi ile rekorlardan bahsediliyor. Yani izleyicinin beklentisi iyi analiz edilmeli. Mecraların etkisi doğru tahlil edilmeli. Hiçbir şey eskisi gibi değil. Gişe matematiği de festival çerçevesi de yeniden düşünülmeli.