KURULMA AŞAMASINDA VE İLK DÖNEMLERİNDE İSTANBUL
Daha önceki bölümlerde İstanbul’un ilkçağ ve öncesi durum ele alınmış idi. İstanbul, tarih öncesi kalıntılara bakıldığında da önemli bir yerleşme merkezi durumunda idi. Özellikle Yenikapı’da Marmaray Tüneli hazırlık çalışmalarında bulunan tarihi kalıntılar, İstanbul’un sanıldığı ve denildiği gibi Yunanlılar tarafından kurulmadığı ortaya çıkmakta idi. İstanbul’a Megaralılar gelmeden önce insanlar var idi. Geldikten sonra da insanlar var oldu. İstanbul’un kayıtlarda geçen, bilinen tarihinin bu konu ile başlatılması gerekir. Bu tarihi kendi aralarında Bizantion ve şehir devleti dönemi ile birlikte kısaca ele alınılıp genel dönemlere geçilmesi gerekir.
Bir zamanlar İstanbul kıyıları ıssız idi
İstanbul’un ilk olarak adının ortaya çıktığı dönem: Byzantion adının kullanıldığı dönem (M.Ö 667-M.S. 332)
Byzantion şehri olarak ortaya çıkan İstanbul’un fethe kadar olan dönemleri kendi içinde birkaç bölüme ayrılabilir. Burada genel olarak kabul görmüş olan İstanbul dönemleri ele alınacaktır.
Byzantion şehri kuruluş ve şehir devleti dönemi (MÖ 667-476)
İstanbul’un yazılı belgelere göre bilinen ilk tarihi M.Ö. 660 li yıllarda Megaralılar zamanında başlar. Yunan kaynaklarının birçoğu İstanbul’un kuruluşunun Megaralılar tarafından bu-günkü Sarayburnu çevresinde kurulduğunu söyler.
Bazı kaynaklar ise aslında Yunan asıllı Megaralıların, M.Ö. 680'lerde Marmara Denizi'ni geçerek İstanbul'a ulaştıklarını ve bugünkü Kadıköy'de Khalkedon adını verdikleri bir kent kurduklarını anlatır. İstanbul Boğazı’ndan geçip İstanbul’u fark edememeleri yüzünden "Körler Ülkesi" olarak da anılan Kalkhedon'un ilk halkı tarımla uğraşıyordu. Ancak Bilge Umar, “bu şehri M.Ö. 685 yılında, Yunanistan’ın Megara kentinden gelenler kurmuşlar, daha doğrusu orada olan köyümsü iskele yerleşimini ele geçirdikten sonra geliştirmişlerdir[1]”. Yine başka bir kaynakta “buraya Megaralılar gelmeden önce 825 yılında Sur şehrinden gelen Fenikeliler (Triyenler) bir şehir kurmuş, sonraları Kartaca adını alan bu yerleşim merkezine Karchedon adını vermişlerdi. Fenikeliler Kadıköy’e yerleşmeye başlayınca buraya “Yenişehir” anlamına gelen Chalkedon adını vermişlerdir[2]” bilgisi geçmektedir. Görülüyor ki İstanbul’da Yunanlılardan önce her tarafta başka topluluklara ait olan, farklı deniz ve tarım kültürünün olduğu büyükçe köy türü yerleşimler vardır.
M.Ö. 660'larda da Trak kökenli komutanları Bizans önderliğinde yola çıkan Megara'lıların diğer bir kolu; bugünkü Sarayburnu'nun olduğu yerde başka bir kent daha kurdu. Efsaneye göre Delfi Tapınağı'ndaki kâhinin öğüdüne uyarak burayı seçen Megaralılar, komutanlarının adından hareketle, kente "Bizantion " adını verdiler. Bu yörede Megaralılardan önce de bazı Trak toplulukları yaşadığı bilindiği için Megara'lılarla yerli halkın kaynaşmış oldukları sanılmaktadır
Yenikapı buluntuları bize, daha önceki döneme ait bulunan gemi kalıntılarından ve liman izlerinden, oranın da İstanbul’un şehir merkezinin ilk mahallelerinden olduğu konusunda bir fikir verebilir. Sarayburnu’nda ve şimdiki Sultanahmet’te ortaya çıkan mahalleler ve Yenikapı tarafındaki yerleşim yerleri, kuruluş tarihinde bilinmeyen silik bir yer özelliği taşıyan bu bölgede devletsiz bir dönem yaşanmasına neden olur. Bu özelliği ile site devlet olarak da düşünülebilir.
Bu dönemde Antik Yunan şehir devletleri kurulmuş, özellikle Batı Anadolu kıyılarındaki Yunan siteleri Karadeniz kıyılarındaki şehir devletlerine ulaşabilmek için İstanbul Boğazı’nı kullandıklarından İstanbul’un iki tarafındaki İstanbul ve Kadıköy, onlar tarafından da bilinmekte, konaklama yeri olmakta ve oralara önemli oranda ekonomik katkı sağlamakta idi.
Bu dönemin en önemli olayı Persler ve İskitlerin savaşları arasında geçiş merkezi olmalarıdır. Bu çatışma içerisinde İstanbul, M.Ö. 510 yılından itibaren Perslerin hâkimiyetine girmiş, Pers Kralı Darius’un İskit Seferi dönüşü Yunanlılara yenildiği M.Ö. 479 yılına kadar Pers egemenliğinde kalmıştı.
İskitler, Kuzeydoğudan Pers toprakları olan Anadolu’ya saldırmış, Anadolu’nun içlerine kadar akınlarda bulunmuş ve Batı Anadolu’da 28 yıl hâkimiyet kazanmıştır. Ancak Perslerin toparlanması üzerine İstanbul Boğazı’nı aşarak Balkanlar yoluyla bugünkü Ukrayna’daki eski ve ana topraklarına gitmeye başlamışlardır. Bunun üzerine Persler, Anadolu’dan yola çıkardığı büyük bir ordu ile birlikte tüm Anadolu’yu aşarak İstanbul’a gelmiş, İstanbulluların yardımıyla karşıya geçebilmişlerdir. Daha sonra da geri dönüş için yine İstanbul’dan destek alacaklardır. Bu Pers- İskit Savaşları, tarihte ilk kez İstanbul’un şehir olarak değil stratejik olarak önemini artırmıştır. Herodot tarihinde bu savaşlar uzun uzadıya anlatılır.
Byzantion şehir – site- devleti (MÖ 476-MÖ 196)
İstanbul, kuruluşundan sonra ilke kez M.Ö. 478 yılında Yunan şehir devletlerinden Spartalı Pavasanias tarafından Perslerin elinden alınmıştır. Ancak Byzantion, Spartalı Pausanlıların yönetiminde sadece iki yıl kalabilmiş, sonra da şehrin yerli halkı tarafından kovulmuşlardır. Böylece MÖ 476'dan itibaren Byzantion demokrasiyi yönetim biçimi olarak belirlemiştir. Zamanla şehrin stratejik önemi artmaya başlamış, Boğaz ve deniz yolu ile Karadeniz’e geçiş noktası olunduğunun farkına varılması, İstanbul’un ekonomik kalkınmasına söz sahibi duruma gelmiştir. Uzun süre şehir devlet yapısı gösteren Byzantion, stratejik konumuna borçlu olduğu ekonomik gelişme sayesinde tüm antik Yunan bölgesine müdahale edebilen bir güç olmuştur.
İstanbul ve çevresinde bir zamanlar
M.Ö. 387'den itibaren Kalkedon, Pers İmparatorluğu'nun yönetimi altına girmiş, MÖ 357'de Byzantion tarafından Perslerden kurtarılmıştır. MÖ 339'da Byzantion, Makedon Kral II. Philipp tarafından işgal edilmiştir. Zaman zaman bugünkü Kadıköy olan Kalkedon, işgallere uğrasa da Byzantium şehri tarafından kurtarılmıştır.
Bizantion, büyük surları yapılmadan önce tarih boyunca birçok kez işgale, yağmaya uğramıştır. Bitinyalılar, şehri M.Ö. 269'da ele geçirerek yağmaladılar. Şehir devleti olarak büyük medeniyetlerin arasında güçten düşen İstanbul, M.Ö. 202'de Makedonyalıların sürekli baskılarından bıkarak, Roma'dan yardım isteğinde bulundu. Bu dönemden sonra şehirde Roma İmparatorluğu'nun etkisi başlamış ve M.Ö 146'da şehir Roma'nın egemenliğine girmiştir. Roma İmparatorluğu içerisinde bir süre idari olarak varlığını sürdüren şehir, daha sonra Roma İmparatorluğu’nun Bitinya-Pontus eyaletinin bir parçası haline gelmiştir. Böylelikle yaklaşık 700 yıllık şehir devleti statüsü sona ermiştir.
[1] Bilge Umar, “İlkçağda Türkiye Halkı”, İstanbul, 1999, s. 234
[2] İstanbul’un İlçe ve Semt İsimleri -II- a.g.e. s. 39