Yine yıllar önce KKTC’de Rum işbirlikçileri tarafından yönlendirilen, ‘Birleşik Kıbrıs Hayalperestlerinin’ Türkiye aleyhine düzenlediği mitinglerde;
Yapılan bu ayıplı mitinglere haklı da olsa yöneticilerimizin vermiş olduğu tepkiler içinde hiç olmaması gereken bir genellemeyle, sonradan bu mitingleri düzenlere hitaben söylendiği açıklansa da… Kıbrıs Türk Halkının,‘’Besleme’’ yerine konulduğu da unutulmuş değildir!
Yukarıda ki tespitlerimi şu nedenle yaptım:
2002 yılından beri KKTC’de yaşananlar, yaratılan algılar, Kıbrıs Milli Davamızdan verelim kurtulalım şekline dönüşmüş, çok tehlikeli bir sürece sürüklenmiştir.
İşte böylesi bir ortam; Rum tarafının, ada üzerinde eli, kolu, kulağı olan emperyalist güçlerin arayıp da bulamayacakları bir süreç yaratmıştır.
Ancak son birkaç yıldan beri T.C Hükümeti, adada son dönemde yaşananların, neleri kaybettirmeye yönelik olduğunun farkına varmış, Rumlara verilen tavizlerin, onlardan daima bir adım önde olacağız söylemlerinin; çözüme katkı değil, tam tersine Rum tarafına avantaj sağladığının farkına varmıştır.
Bilindiği üzere Rum tarafı, yine kendisinin yarattığı bir bahane ile ( haksız ve hukuksuz bir şekilde, uluslararası suların münhasır bölgelerinde varlığı tespit edilen petrol ve doğalgaz yataklarına ulaşmak adına başlattıkları faaliyetlere, ülkemizin misliyle karşılık vermesini bahane ederek…) devam eden müzakere masasından kaçmışlardır!
Unutulmasın ki! Kıbrıs sadece bir ada değildir, bir simgedir. Bundan öte Türkiye’nin bir savunma üssü, bir fay hattıdır.
Özellikle Kıbrıs konusu, kimilerinin öngördüğü gibi bir alış – veriş, borç – alacak muhasebesi hiç değildir.
Yukarıda sıraladığım gerçeklerin ışığında AB sürecinde olmaması gereken Kıbrıs konusu ne yazık ki, iyi yönetilememiştir.
Rumların AB’ye tek taraflı olarak üye yapılması sonrasında, ülkemizin yetkilileri de bu konuda AB’nin ve BM genel sekreterinin ikircikli davrandıkları tespitini yaparak, ülkemize ve Kıbrıs Türk Halkına yapılan haksızlıkların boyutunu ortaya koymuşlardır.
Rum kesiminin 1959 1960 anlaşmalarının ilgili maddelerine rağmen, gayrı yasal bir şekilde AB’ye üye yapılması adada var olan gerçeği değiştirmiş değildir.
Çünkü GKRY (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi)Kıbrıs Türklerini ve adanın tamamını temsil etmemektedir. Kıbrıs Türk Halkı adına bir karar verme yetkisine de sahip değildir.
Kıbrıs adası; ABD, İngiltere ve AB ülkeleri için neden önemlidir?
Öncelikle şu gerçeğin altını çizmek gerekir!
Başını Amerika’nın çektiği emperyalist ülkeler ‘Arap Baharı’ adı altında Ortadoğu’da başlattıkları bölge halklarına daha çok özgürlük, demokrasi adı altında bu bölgedeki ülkelerin işgal operasyonlarının önemli amaçları vardır.
Bunlar; bölgedeki petrol ve hidrokarbon yataklarına sahip olmak, kendilerine biat etmiş parça devletçikler oluşturmaktır.
Zaten bu nedenlerden dolayı Irak ve Libya işgal edilmiş, liderleri Saddam ve Kaddafi idam edilmiş, Suriye’de ki diktatör Esad’a karşı yürütülen operasyonlar bugünkü noktaya gelmiştir.
Emperyalizmin dünya imparatoru ABD’nin Ortadoğu’ya yeniden şekil vermesi, yıllar öncesinden planlamış olduğu BOP’nin (Büyük Ortadoğu Projesi) gereğidir. Bu projeye göre Balkanlardan, Afrika’ya, Avrasya platosuna ve Ortadoğu’ya 22 ülkenin sınırları ve yönetimleri değişecektir.
Irak’ta, Suriye’de yapılan da budur. Onun için aynı soydan gelen, aynı dini, aynı kültürü paylaşan insanlar şu anda birbirlerini boğazlamaktadırlar!
Kıbrıs’ta ki duruma gelince;
Burada aslında emperyalist ülkeler yine kendi menfaatlerine uygun senaryoları uygulamak istemektedirler!
Bu senaryolara göre Kıbrıs’ta hiçbir şekilde Kıbrıs Türk Halkı ayrı bir devletin sahibi olmamalıdır! Bu adada Türkiye’nin ne kendisi olmalı, ne de Garantörlük hakkı bulunmalıdır!
Çünkü adanın stratejik konumu itibariyle, Ortadoğu petrollerini ve Akdeniz’i kontrol altında bulundurması nedenleriyle Kıbrıs’ta tek bir devlet olmalı; bu devlet de, emperyalist çıkarlara biat etmiş ve Hıristiyan âleminin içinde bulunan Rum’lar olmalıdır.
Sonuç olarak;
Adada Kıbrıs Türk Halkının ve Türkiye’nin varlığı emperyalist çıkarlar önündeki en önemli engeldir. O nedenle Kıbrıs’ta; ‘’tek devlet, tek egemenlik ve tek millet olmalıdır.’’
Bugün BM’in; başta ABD, İngiltere ve AB’nin desteğinde Rum tarafının ve tabii ki Yunanistan’ın savunmuş olduğu ‘’Birleşik Kıbrıs’’ modeli, emperyalist ülkelerin bölge hâkimiyetlerine en uygun olanıdır.