Kusay, Mekke’yi Meidenî bir şehir haliene koydu. Kusay zamanına kadar Mekke bir kasaba halinde değildi. Beyt-i Şerif’in etrafı tamamen boş idi. Ka’be’nin yakınında ev edinmeyi Beyt-i Şerif’e karşı hürmetsizlik ad’dettikleri için, Beyt’in uzaklarında meskenler edinmişlerdi. Ka’be’nin mücavirleri (komşuları), gündüzleri Beyt’in etrafında dolaşırlardı. Akşam olunca da pek de uzak olmayan evlerine çekilip giderlerdi. Harem-i Şerif civarında ağaç kesmekten kaçınırlardı.
KUSAY ZAMANINDA KA’BE’NİN YENİDEN BİNASI:
Buraya kadar devam eden izah’ların yegâne me’hazi Sîret-i İbn-i Hişâm olduğu halde orada Kusay tarafından Ka’be’nin inşasına dair, bir kayda tesadüf edemedik . İslâm tarihcilerin çoğu Kusay tarafından Ka’be’nin te’sisini bildirmekle beraber, Ka’be’yi yeniden inşa ettiğini de haber vermişlerdir. Hatta, Mâverdî Ahkâm-ı Sultaniye’sinde, Amâlika, Cerâhime, Benî Huzâ’a, tarafından Ka’be’nin inşa ve yenilenmesine hiç temas etmeyerek, İbrahim aleyhisselâm’dan sonra ikinci bânî olarak Kusay İbn-i Kilâb’ı göstererek, şöyle diyor: Hazreti İbrahim’den sonra, Beyt-i Şerif’i Kusay İbn-i Kilâb yıkıp yeniden yapmış ve üzerine Hurma Ağcından bir sakıf ( dam-çatı) inşa etmiştir. Duvarlarının yüksekliği ni de binâ-İ Halil’den dokuz arşın yükseltip diğer cihetlerini HAZRETİ İbrahim’in kadîm üslûbu üzere yapmıştır. Şarih Kastalânî de Hazreti İbrahimden sonra Amâlika, Cerâhime, Benî Huzâ’a ve Kusay tarafından inşa edildiğini, beşinci def’a, Kureyş’in bina ettiğini bildiriyor.
KUREYŞ TARAFINDAN KA’ BE’NİN BEŞİNCİ BİNASI!...
İbn-i İshak’ın rivâyetine göre, Resûl-i Ekrem Efendimiz otuz beş yaşında iken Kureyş Ka’be’yi yeniden inşa etmeye karar verdi. Yukarıda bildirildiği üzere, İbn-i İshak’a göre bu tarihte Ka’be’nin duvarları insan boyunda yüksekti. Taşla örülmüş, üzerinde sakfı( damı- çatısı) da yoktu. Bu i’tibarla, Beyt-i Şerif’e ziyâretciler tarafından hediye edilip de Ka’be dahilindeki ka’be hazinesinde muhafaza edilen eşya çalınmaya başlamıştı. Hatta, HuzâÎ’lerden Benî Müleyh’in kölesi, Düveyk isminde birisinin hırsızlara yataklık ettiği anlaşılmış, çalınan eşya’nın ba’zıları onun nezdinde bulunduğu için eli kesilymişti. Artık, Ka’be duvarlarını tahkim ve üstüne bir çatı ve dam yapılmasına lüzum görüldü. Bu sırada Ka’be’ye buharla koku yayan bir kadının ateşinden sıçrayan bir kıvılcım Ka’be’nin astarlarını tutuşturmuş, kisve ile beraber duvarlardakı hatılları da yakmıştı. Daha sonra meydana gelen bir sel de duvarları temelinden tahrip etmişti. Artık, Beyt-i Şerif’in yeniden inşasına kat’î lüzum hasıl olmuştu.Yardım toplanılmasına başlandı Resûlü Ekrem’in pederleri Abdullah’ın dayısı, ( Ebû Vehb İbn-i Amr) yapılacak yardımların helâl mallardın yapılmasını teklif etti. Bu sırada Rum bir tacir’e aid, kereste yüklü büyük bir gemi Cidde sahilinde karaya oturmuştu. Bu geminin kerestesini satın almak için Velîd İbn-i Muğîre Cidde’ye gönderildi. Velîd geminin hamulesini aldı, Mekke’de ikamet eden bir kıptÎ vasıtasıyla diğer inşaat malzemesini de te’min etti. Geminin mahir bir Mi’mar olan( Bakum) namındaki Kıptî Kaptanı Mekke’ye getirildi ve buna, Mekke’de ikamet eden, kıptî bir tacir de ortak edildi. EbûvEHB İbn-i Amr Ka’be’nin rükûn’larının inşasını kabileler arasında taksim etti. Ka’be’nin kapı kısmını, İbn-i Abd-i Menâf ile Benî Zühre’ye, Rükn-ü Haceru’l-Esved ile Rükn-ü Yemânî, Benî Mahzûm ve Benî Teym’e, Mîzab ciheti Benî Abdüddar ile, Benî Esed, Zahr-ı Ka’be’ de BenÎ Cemha isabet eyledi. Ba’zı Kabile’ler de Mekke dağlarından taş taşımaya me’mur edildiler. Bu hazırlıklardan sonra, Ka’be duvarlarının yıkılmasına sıra gelmişti. Fakat bu harabe haline gelmiş duvarlardın bir taş koparmaya kimse cesaret edemiyordu. Hatta, İbn-i Hişâm’ın beyanına göre, herkes dağılmaya başlamıştı. Hemen, Velîd İbn-i Muğîre atılıp, “ Dağılmayınız! Ka’be’yi yıkmaya ben başlıyorum,” diye haykırdı ve Ka’be’nin üstüne çıkıp, “ Yâ Rab! Ka’be’yi yıkmada hayırdan başka bir maksadımız yoktur) deyip sonra Rükneyn tarafını yıkmaya başladı. Kureyş o gece bekledi, ferdası günü Velîd’in sapa sağlam olduğunu ve çalışmaya başladığını görünce, herkes duvarları yıkmaya başladı. Hazreti İbrahim’in attığı temel taşlarına kadar indiler
HACERU’L-ESVED’İN YERİNE KONULMASINDA İHTİLÂF : İnşaata başlandı. Her kabile kendilerine isabet eden kısmı yapıyordu. Süratle duvarlar yükselip Hacer-i Esved’in mahall-i mahsusuna konulmasına sıra gelmişti. Kureyş’ten her kabile, Haceru’l- Esved’in yerine konulma şerefini kazanmak için, bu hizmette kendilerinin bulunmasını istiyorlardı. Bu i’tibarla kabileler arasında münakaşa zuhur etti. Her biri bu şerefin kendilerine aid olduğunu iddia ediyorlardı. Hele, Abdüddar oğulları çok ileri gidip bir çanak dolusu kan getirdiler, ellerini bu kana bulaştırıp, “ Kanımız dökülmedikce kimse bizim önümüze geçemez,” diye yemin ettiler. Bu cihetle buna, (Kanla yazmak) der-nildi. Bu husûmet dört beş gün devam etti. Nihâyet, Kureyş’in en yaşlısı olan, Ebû Ümeyye bENÎ Muğîre Kureyş’in ileri gelenlerini Mescid’de topladı. Vuku’ bulan teklif üzerine vakt-i muayyende Mescid’in Sefâ tarafındaki kapısından her kim ilk önce girerse onun hakem ta’yin edilmesine karar verdiler. Muayyen vakit girince çok güzel bir tesadüf veya tevâfuk olarak, ilk önce, Resûl-i Ekrem salla’llâhu aleyhi ve selem kapıdan içeri girmiş bulundu. Bunun üzerine Kureyş ileri gelenleri hep bir ağızdan ” İşte bu giren Zât, emîn’dir, bunun hakemliğine razıyız, bu emîn Zât Muhammed’dir,” dediler. – “ Emîn” lügatte gadr ve hıyanetten, yalandan dolandan salim olan mevsûk ve mu’temed kimseye denir. Resûl-i Ekrem Efendimiz, küçük yaşından beri, kimseyi rencide etmeyip, bütün hayatı müddetince fazilete münafi hiç bir hal ve hareketi görülmediği için Peygamber olarak gönderilmeden önce de Kureyş arasında, “ Emîn” unvanıyla anılırdı.- Resûl-i Ekrem bunların yanına gelince hakemliğini arz ve kabulünü rice ettiler. Resûl-i Ekrem: Bana bir ( sevb= kaftan) getiriniz, buyurdu. Getirilen bu rida’nın (büyük bir bez= branda) içine eliyle Haceru’l- Esved’i koydu. Sonra kabile reis’lerinin bu rida’nın birer tarafını tutup birlikte kaldırarak mahall-i mahsusuna götürmelerini emretti. Haceru’l- Esved konulacağı yere gelince, Resûl-i Ekrem bizzat eline alıp yerine koydu, sonra üstü örülüp inşa edildi.