Ne kadar eleştirirsek eleştirelim uluslararası sistemin en geniş kapsamlı, somut ve öngörülebilir hedefleri olan ve en başarılı projesi Avrupa Birliği'dir.
Bu küresel başarının yanı sıra siyasal evrimini bir türlü tamamlayamayan AB projesini kıtada yaşayan insanların sadece yüzde 45'i net bir şekilde destekliyor. Geri kalan yüzde 55'in tamamı projeye karşı olmasa da kararsızlarla birlikte bu kitlenin Brüksel'e çok da sıcak bakmadığını söyleyebiliriz. Hiçbir zaman güçlü ve ortak bir dış politika konsepti olmayan AB, Suriye çatışmaları hususunda genel geçer beylik açıklamaların dışında kayda değer bir şey yapmadı.
Suriye sorununa aktör olarak girip sahaya inmeyeceğini ilk günden itibaren net bir şekilde ortaya koyan AB ülkeleri, uzun süre ne çatışmaları ne de ortaya çıkan büyük göç dramına karşı hassasiyet göstermedi. Türkiye ve Ürdün'ün sahip çıktığı milyonlarca göçmene kısmen maddi yardımlar yapan AB ülkeleri, uzun süre sadece çok sıkı denetimler akabinde sembolik sayıda Suriyeli sığınmacıya kapılarını açmıştı. Sahillere vuran bebek cesetleri akabinde AB kamuoyunun gardı düştü, sınır duvarlarını yerle bir eden dramlar akabinde göçmen sorunu tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar AB gündemini işgal etmeye başladı. İç politika dengelerini altüst eden kitlesel göç karşısında başta Almanya olmak üzere eski kıtanın karar alıcıları çaresizliğini muhafaza ediyor. Gündemin tek değişmeyen konusu sokaklarda görünür hale gelen Suriyeliler. Komşu, fırın, otobüs duraklarındaki sohbetlerde kısa süre sonra mevzu dönüp dolaşıp ne olacağı, nasıl neticeleneceği, sayılarının nerede duracağı ya da durup durmayacağı bilinmeyen göçmen konusuna geliyor. Avrupalı, şaşkın ve endişeli.
3 milyar Euro için komiserlik
Aynı karede ortak fotoğraf vermemek için Türkiye'yi birlik zirvelerine bile davet etmeyen AB, göçmen sorununu çözebilmek için İstanbul'a üst düzey ziyaretlerde bulunup karar alıcılarımızı tek tek Brüksel'de ağırlamaya başladı. Peki göçmen sorununun çözümü dediğiniz şey nedir?
Bu insanların bir ülkesi vardı ve o ülke savaştan kurtarılarak tekrar yaşanabilir hale getirilip güvenlik ve altyapısı tesis edilmeden göçmen sorunu nasıl çözülebilir? Suriye sorununu çözmeden, Suriyelilerin sorununu çözmek için sihirbaz olmanız gerekmiyor mu?
Sorunun çözülemeyeceğine inanan Brüksel gerçekten de sonunda illüzyon yapma kararı aldı. Tam üç milyar Euro'luk bir örtü ile göçmenlerin üstünü örtüp onları Türkiye'de ortaya çıkartma numarası ile sorunu çözme yerine sadece Avrupalılar için çözme ya da onlar için görünmez kılma girişimi tam anlamı ile siyasi bir hokus pokustur. Sorunun çözülme yöntemi, felsefesi ve araçları Brüksel'e hiç yakışmamıştır.
İlkeleri ve yumuşak gücü ile marka değerini artıran AB, başının sıkıştığı ilk istasyonda ilkelerinden taviz vererek pencereden dışarıya yük fırlatır gibi insan atmayı tercih etmiştir. Ankara ile AB arasındaki göçmen anlaşması Brüksel'in kendi değerleri ile yargılandığında karşımızdaki tablo tam anlamı ile tarihi bir skandaldır.
Türkiye toplama kampı olmayı neden kabul etti?
Avrupa kıtasında Suriye sorunu haricinde hiç kimse Ankara'nın yüzüne bile bakmıyor. Birlik demokrasi ve hukuk devletinden vazgeçtiğini çok net bir şekilde deklare eden Türkiye ile tarihin hiçbir döneminde bir daha tam üyelik paydasında bir araya gelip vakit kaybetmeyeceğini kulislerde ifade ediyor. Ankara ile müzakereler askıya alınır da artık öngörülemeyen bir ülke olarak tanımlanan Türkiye daha marjinal bir noktaya savrulur diye kimse bu radikal kararı da almaya yanaşmıyor. Türkiye AB için tam anlamı ile ne Şam'ın şekeri ne Ankara'nın yüzü kıvamında bir adres.
Avrupa'da artık görünür olamayan, önemli ikili görüşmelere imza atamayan ve AB ile müzakereleri askıya alınmış Türkiye, göçmen krizini bir meşrulaşma aracı olarak algıladı. AB'nin Suriyeli göçmen yükünü kendi sırtına alma karşılığında eski bir arkadaş gurubu ile ortak bir fotoğraf çektirme çabası. Üç milyon Euro karşılığında Ankara uluslararası anlaşmalara dayalı olarak göç etme hakkı bulunan Suriyelilerin Avrupa'ya geçişlerine mani olacağını garanti ederken iltica başvurusu kabul edilmeyen göçmenlerin AB ülkelerinden Türkiye'ye dönmesine de müsaade edecek? Neden? Türkiye neden Avrupa'ya göç etmek isteyen insanların önünü kesecek? 2,5 milyon Suriyeliye kapılarını açan Türkiye'nin tek başına aldığı göçmenin ancak yarısı kadar insana sahip çıkan AB ülkeleri hangi yüzle çıkıp bizim yükümüzü de sen al diyebiliyor? Ve Ankara ne kadar derin bir meşruiyet krizi yaşıyor ki, göçmen pazarlığı üstünden AB salonlarında görünür olmak adına ve gerçekleşip gerçekleşmeyeceği kesin olmayan vize vaadi uğruna bu kadar moral bozucu bir anlaşmaya imza atabiliyor. AB üyeleri tek tek Schengen vizesinden çıkarken, bu vize rejiminin sürüp sürmeyeceği bile belli değilken, kendi içindeki göçmenlerden kurtulmak isteyen Brüksel'in Türkiye'ye kolay vize vereceği ihtimaline siz inanıyor musunuz? AB, işadamı, akademisyen ve gazeteci gibi çok seçkin bir tabakaya vize kolaylığı getirebilir. Hepsi bu! Göçmen avcılığını ve AB adına sınır komiserliğini havuz medyasında paravan bir konu ile kurtarmak gerektiği için vize sosu göçmen anlaşmasının üstüne boca edildi.
Suriye sorunu çözülmeden göçmen sorunu çözülemez Suriyeli göçmenlerin yaşayacakları yer güzel ülkeleridir ve Suriye'de barış tesis edilmeden göçmen sorununun farklı bir şekilde çözülme imkanı yoktur. Türkiye, AB'nin sırtından göçmen sorununu da alarak Suriye sorununun çözülme ve barışın tesis edilme ihtimalini düşürmektedir. Göçmenlerden kurtulan Batı ülkeleri tam dört sene kulak tıkayıp görmezden geldikleri Suriye sorununda eski modlarına kesin dönüş yapabilir. Ankara, göçmen komiserliğine soyunurken en azından Suriye'de barışın tesisi için masanın üstünde bir yol haritası olmalı ve bu istikamette “ben de üç milyona yaklaşan Suriyelilerimle kısa ve uzun vadede ne yapacağımı bilmem gerekiyor” demeliydi. Şartlar ağırlaştıkça insani boyutu olan göçmen sorunu Türkiye'nin amil ve iç politikada dengelerini belirleyecek konuma gelebilir. Göç teorileri bize gelen insanların dönecek ülkesi yoksa kitlenin en az % 50 gelişen şartlara göre belki de % 75'inin kalıcı olabileceğini söylüyor. Sürekli en iyi ihtimaller üstüne hesap yaparak dış politikada tarihimizin en büyük hatalarının altına imza atan AKP göçmen anlaşması ile bu kötü gidişatı taçlandırmış oldu. Göçmen bekçiliği karşılığında AB, Türkiye'ye vaat ettiği 3 milyon Euro'yu gidişata bakarak taksit taksit ödeyecekmiş. Bir ülke daha nasıl aşağılanabilir? Bu paranın adı göçmenlere yardım olarak konuşmuş olsa da, aslında yakalanan ve durdurulan göçmen karşılığında Ankara'ya vaat edilmiş bir prim olduğu görülüyor. Adamlar diplomatik bir dille ‘yakaladığın göçmen başına sana para vereceğiz hadi koş bakalım' diyor. AB cephesinde ilke, Türkiye cephesinde milli gururun sıfırlandığı garip bir anlaşma. Koş göçmen komiseri koş…
*Prof. Dr., Fatih Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler