İslâm dini, Müslümanlara ibadetler için günlük, haftalık, aylık ve yıllık bir çizelge sunmuş, hayatlarını bu çizelgeye göre düzenlemelerini tavsiye etmiştir. Ancak İslam vaz’ettiği bu hiyerarşiye bir de mekruh vakitler mefhumunu ilave etmiştir. Yani bazı vakitler vardır ki, onlarda ibadetten kaçınmak gerekir. Bu anlarda yapılacak ibadet sevaba değil günaha vesiledir; kılınan namaz itaat değil isyandır. Bu mesele beşerî kıstasla mantıksız bile gelebilir, “Hiç ibadet isyan olur mu?” denilebilir. Ama dînin esasına göre bakınca meselenin mantığını kavramak zor olmaz. Çünkü dinimizde bir şeyin ‘iyi’ veya ‘kötü’ olması, o şeyin zatından gelmez. Allah’ın emrine veya nehyine göre “iyilik” veya “kötülük” ortaya çıkar. İbadet, Allah emrettiği için iyidir. İbadet Allah’ın dilediği şekil ve muhtevaya uygun olursa güzeldir, makbuldür. Veya Allah bir şeyi nehyetmişse o kötüdür, haramdır.
Dinimiz namaz kılmayı en üstün ibadet kabul etmiş olmakla beraber bazı zamanlarda ibadeti yasaklamıştır. Öyle ise, namazın makbul olması için konan şartlardan biri zamanla ilgilidir. Bazı zamanlarda namaz ‘kılmak’ emredilmiş, bazılarında ‘kılmamak’ emredilmiştir. İşte namazın yasaklandığı bu vakitlere mekruh vakitler denir. Üç vakit vardır ki, bunlara kerahet veya mekruh vakitler denir. Bunlarda bazı ibadetlerin yapılması yasaklanmıştır.
Ukbe b. Âmir el-Cühenî’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Rasûlullah bize üç vakitte namaz kılmayı ve ölülerimizi defnetmeyi yasaklıyordu: Güneşin doğmasından itibaren bir veya iki mızrak boyu yükselmesine kadar, güneşin gök yüzünde tam dik oluşundan batıya yönelmesine kadar ve güneşin sararmasından itibaren batmasına kadar.” (Müslim, Müsâfîrîn, 293)
Bu hadiste belirtilen üç vakit şunlardır:
* Güneşin doğmasından itibaren, 40-50 dakika sonrasına kadar.
* Güneşin, başımızın üzerinde, tam dik bulunduğu vakit.
* Batmazdan önce, Güneşin gözleri kamaştırmaz hale gelmesinden, batmasına kadar olan vakit.
Amr b. Abese’nin rivâyetine göre: Rasûlullah’a: “Ey Allah’ın Rasûlü! Vakitler içerisinde araştırmaya değer, Allah’a yakın olunacak bir an var mıdır? Veya ibadet için tercih olunacak bir saat var mıdır?” diye sordum. Rasûlullah da, “Evet” dedi ve şöyle devam etti: “Kulun, Allah’a en yakın olduğu vakit; gecenin sonlarına doğru olan vakittir. O saatlerde Allah’ı zikredenlerden olmak istersen ol. Çünkü Güneş doğuncaya kadarki o vakitlerde kılınacak namaza melekler gelir ve özellikle şahitlik yaparlar. Güneş, şeytanın iki boynuzu arasından doğar, o saat Güneşe tapan kafirlerin dua ve ibadet saatidir. Güneş bir mızrak boyu yükselip iyice ışık saçmaya başlayıncaya kadar namaz kılmayın. Sonra gündüzün ortasında mızrak boyu güneş yükselinceye kadar kılınan namazda melekler hazır olur ve şahitlik yaparlar. Güneş tepede iken cehennem kapıları açılır ve ateşin şiddeti artar. O anlarda da namaz kılmayı bırakın, güneş batı tarafına kayıp gölgeler uzayıncaya kadar kılmayın. Ondan sonraki güneş batıncaya kadar kılınan namazlara melekler hazır olur ve şahitlik ederler. Çünkü Güneş şeytanın boynuzları arasından batar, o saat Güneşe tapan kafirlerin ibadet ve dua saatleridir.” (Müslim, Salat-ül Müsafirin, 52)
Güneşe tapan kafirlerin içine sadece insanlar değil cinni kafirler habis ruhlar da girer. Bütün bunlara benzeme nehyedilmiştir.
Hadiste geçen “şeytanın iki boynuzu” tabiriyle ilgili olarak İbnu Hacer şu açıklamayı sunar:
“Şeytanın iki boynuzu başının iki tarafı demektir. Denir ki: ‘Şeytan güneşin doğduğu yerin hizasında dikilir. Öyle ki o, doğunca (şeytanın) başının iki yanı ortasında olur. Ta ki, güneşe tapanların güneş için yaptıkları secde onun için yapılmış olsun. Batma sırasında da aynı hal mevzubahistir. Durum böyle olunca güneşin, şeytanın iki boynuzu arasından doğması, doğuşu esnasında güneşi seyredene nispetendir. Şöyle ki, eğer şeytanı seyretmiş olsaydı, onu güneşin yanında dikilmiş olarak görecekti.”
Bu vakitlerde namaz kılmanın mekruh olmasının başka maslahatları da vardır. Müminlerin erken kalkmalarını sağlamak, müminlere zaman şuuru, programlı iş yapmak, vaktinde iş yapmak alışkanlığı kazandırmak, kendini vakte göre ayarlamak, disipline etmek, vaktinden sonra yapılacak işlerin kıymet ifade etmeyeceği fikrini zihinlere yerleştirmek gibi günlük hayatımızın gerek ferdi ve gerekse içtimaî hallerinde, gerek dünyaya ve gerek âhirete bakan pek çok faydasını görmek ve göstermek mümkündür. Bu vakitlerde sadece namaz kılmak nehyedilmiştir. Kul o vakitte başka ibadetlerle meşgul olabilir.
Sadece namaz kılmanın değil, uyumanın da mekruh olduğu vakitler vardır. Gece dışında ‘feylule’, ‘gaylule’ ve ‘kaylule’ olmak üzere üç çeşit uyku vardır.
Gaylule; fecirden itibaren güneş doğup kerahet vakti çıkıncaya kadar geçen sürede uyumaktır. Bu zamanda uyumak sünnete uygun düşmez. Nitekim Beyhakî’nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Resulullah Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Sabah namazından sonra uyumak rızka manidir.”
Feylule uykusunda da aynı durum söz konusudur. İkindi namazından sonra güneş batıncaya kadar geçen zaman dilimi, yine birçok iş kolu için en verimli zaman dilimidir. Bu saatte uyumak rızkı da, ömrü de noksanlaştırır. Çünkü insanın günün verimini muhasebe edeceği, ölçüp tartacağı, yarınki gün için yeni plânlar yapacağı, hayat için yeni motivasyon bulacağı bu zaman diliminde uyumak insanı bütün bu neticelerden genellikle mahrum bırakır.
Kaylule uykusu olan kuşluk vaktinden öğle sonrası vakte kadar güneşin en hararetli olduğu zaman dilimi içinde yarım saat kadar uyumak ise sünnette tavsiye edilmiştir. Bu saat kişiye ve iş yoğunluğuna göre değişebilmektedir. Belirli bir saat dilimi ile sınırlandırmak doğru değildir.