Osmanlı dönemi Türk edebiyatından bugüne taşınacak sayısız metnin varlığından haberdarız ancak çok azımız bu metinlere el atmak için bir heves taşıyoruz. Tanzimat romanlarını, özellikle şiirlerini birkaç ismin yazdıklarına terk ediyoruz. Hâlâ II. Abdülhamid sonrası yazılan tiyatro eserlerinin büyük bir kısmı Latinize edilmedi. Romanlar kütüphane raflarında, şiirler mecmua sayfalarında derlenmeyi bekliyor. II. Meşrutiyet dönemi romanı üzerine hâlbuki muhallet çalışmalar yapıldı. Eserlerin içeriklerine kadar malumat ortaya kondu ancak bunların bugüne getirilmesi mümkün olmadı. Neyse ki Çolpan Kitap’ın bir süredir hareket zeminine taşıdığı Çevrim Dizisi bu türden metinleri günümüz okuru ile buluşturuyor. 1912’de yayımlanan Hizmetçi Belası da 112 yıl sonra bu dizi sayesinde basılabildi. Bundan sonra II. Meşrutiyet dönemi Türk romanı çalışmaları içerisinde araştırmacıların ve edebiyat okurunun ilgisini çekecek bir metinle baş başayız. Ben buna bir de İstanbul edebiyatını katacağım. Hizmetçi Belası özellikle Göksu gezintileri ve İstiklal Caddesi’nin 1900’lerin başındaki fotoğraflarını çeken önemli bir roman olarak gözümün önünde duracak.
Romanın yazarı Ahmet Rıfkı 1884-1935 yılları arasında yaşamış, daha çok mizah dergilerinde eserler yayımlamış, Bektaşilik kültürü üzerine çeşitli kitaplar kaleme almış bir isim. Hizmetçi Belası tek romanı. Bu roman yaklaşık olarak 1901 ile 1908 yılının son ayları arasında İstanbul’da bir yalıda yaşanan gayriahlaki ilişkiler ağını anlatıyor. Romanın arka planında hem politik atmosferi hem de toplumdaki ahlakî çöküntüyü seyrediyoruz. Bu açıdan bakıldığında II. Abdülhamid’in hal edilmesinden sonra Türk matbuatındaki yayım enflasyonunun temsilcilerinden birinin, Hizmetçi Belası’nın yazarı Ahmet Rıfkı olduğu söylenebilir. Ancak şurası gözden kaçmamalıdır ki, o dönem bir hınçla kaleme sarılan ehliyetsiz kalabalığın edebî kudreti zayıf metinleri ile Hizmetçi Belası karıştırılmamalıdır. Roman, dönemin sosyal yapısını, ahlakî sarsıntılarını, içki tüketiminin vardığı boyutları, cinsel hastalıkların adiyattan sayılır bir hâle gelmesini son derece gerçekçi bir manzara ile anlatıyor. Hizmetçi Belası’nı bir kıymete büründüren de bu sosyal meseleler olduğu ifade edilmelidir. Yoksa romanın kurgusunun, hikâyesinin son derece iptidai olduğu söylenebilir.
Romanın kahramanı Nihal, sekiz aylık evli iken kocası siyasî sürgünler safında Fizan’a sürülmüş genç bir kadındır. Elinden pek çok iş gelir. Güzelliği dillerin tarif edemeyeceği seviyelerdedir. Kibar konaklardan birinde yardımcı ya da hizmetçi olmak için iş aramaktadır. Yolu bir vesile ile Reyhan Paşa yalısına düşer. Yalının sahibi kadınlar, yalıda yaşayan erkekler, mutfaktaki aşçı, hatta yalının köpeği dahil bekardır. Çok zaman geçmeden Nihal’in, ölüp gitmiş Reyhan Paşa’nın oğulları ile ilişkisi olur. Birbirlerinden habersiz bir şekilde aşk duygusu taşıyan genç erkekler Nihal’e meylederler. Hakikat sonradan anlaşılır ki aslında kısa bir zaman önce Kadıköy’deki bir evde çalışırken izini kaybettiren Sıdıka adlı düşkün bir kadın Nihal’in gerçek kimliğidir. Evin en büyük oğlu ile Nihal ilişkilerinin kabullenilmemesi ile yalıyı terk ederek başka bir semtte yaşamaya başlarlar. Aradan yıllar geçer. Meşrutiyet’in ilanından sonra sürgündekiler İstanbul’a dönünce Nihal’in sekiz ay evlilik yaşadığı kocası da ortaya çıkar ve mahkemeye intikal eden bir davanın haberi ile roman son bulur. Olay örgüsü dediğimiz hadise bundan ibarettir. Ancak romanın ara sokaklarına daldığımızda az önce de ifade edildiği gibi II. Abdülhamid dönemindeki jurnal faaliyetleri, padişahın sadık kullarından olan Fehim Paşa ve Beşiktaş Karakolu’nun namlı komiseri Hasan Paşa’nın varlığı, Boğaziçi kültürünün en önemli eğlencelerinden olan mehtap safalarının ayrıntıları, arkası kesilmeyen içki sofraları, bu sofralarda çalan şarkılar, devrin müzik adamları, İstanbul folkloru, yalıda kadınlar arasında oynanan oyunlar, okunan halk kültürü kitapları romanı cazip hâle getirir. Frengi hastalığı da bu romanda sosyal bir mesele olarak yer alır. Romanda evin en küçüğü Resmî’nin odasında frengi hastalığının tedavisinde kullanılan bir ilaç bulunmuştur. Onun bu hastalığa yakalanması ise yüksek ihtimalle “karşıdan falan bir yerden kaptığı” imasıyla Beyoğlu’ndaki evlerde gerçekleşmiştir.
Hizmetçi Belası, yukarıda da ifade edildiği üzere İstanbul edebiyatı içerisinde yer edinecektir. Özellikle kitabın Göksu Seyranı başlıklı bölümünde meşhur Göksu gezintilerinin birkaç sayfa boyunca ayrıntıları ile anlatılması dikkat çekicidir. Anlatıcı buraya geçmeden önce tabiat tasvirlerinin Recaizade, Tevfik Fikret, Nabizade Nazım gibi kendi kuşağı sanatçılarının şiirlerinde nasıl işlendiğini hatırlatır. Daha sonra “Anadolu’nun Kağıthanesi” diye tarif ettiği Göksu’dan uzun uzadıya söz açar. Eyüpsultan ve Karacaahmet Mezarlıklarının birtakım hususiyetlerini saydıktan sonra Göksu civarındaki mezarlık için “İstanbul’un en mesut ölüleri burada yatarlar.” der. Bu kısmı “Göksu, tabiat, aşk ve hayattır.” ifadesiyle bitirir. Küçüksu önlerinde bayraklı bir polis sandalının dereye girenlere nezaret ettiğini de bu romanda görürüz. Romanda şehir dekoru olarak en canlı anlatılan yerlerden biri de bugünkü İstiklal Caddesi ve çevresidir. Yalının erkeklerinin buradaki bir frengi doktoruna muayene olmak için geldikleri gün caddenin birçok mekanının özelliğinden söz açılır. Bazıları bugün yok olmuş binaların yerleri ve ne amaca hizmet ettikleri romanın bu kısmında yer alır.
Hizmetçi Belası’nı yayıma hazırlayan Dr. Merve Akbaş, bu türden çalışmalarda pek tesadüf etmediğimiz üzere romanın başına “Bir Modern 20. Yüzyıl Felaketi: Hizmetçi Belası” başlıklı uzun bir değerlendirmesini koymuştur. Akademik bir hassasiyetle Ahmet Rıfkı’nın biyografisini, kalem faaliyetlerini, Hizmetçi Belası’nın Türk romanı içerisindeki yerini anlatmıştır. Bu kısmın romanın değerini teyit ettiği söylenmelidir.