Allah, yer-yüzünde adaletin tesis edilmesini, zulmün engellenmesini ve ortadan kaldırılmasını istemiştir. Bunun için adaleti emretmiş, zulmü ve haksızlığı yasaklamıştır. İnsanı yeryüzünde halife kılmak suretiyle de bu sorumluluğu insana yüklemiştir. Peygamberlere de hakkın hâkim kılınması için zulüm ve zalimlerle mücadele görevi verilmiştir. Zulüm, Kur’an ayetlerinde çok geniş anlamda ele alınır. Kur’an’ın ortaya koyduğu en üst değer olan adâletin zıddı zulümdür. Zulüm, gerek inanç gerek ahlâk bakımından her türlü haksızlık ve yermeyi içine alır.
Zulmün bir başka ve genişlemiş mekanizması, onun devlet eliyle işlenmesidir. Nizâmü’l-Mülk’ün devletin bekâsı için tavsiyelerinden oluşan Siyasetnâme’sinde, “Küfür ile belki, ama zulüm ile âbâd olmaz devlet” ifadesi yer alır.
Nitekim Peygamber Efendimiz ilk hicret edeceklere, Hristiyan, fakat âdil bir hükümdar tarafından yönetilen Habeşistan’ı işaret etmesi de müminlere rehberlik edecek vasıftadır. Zira adâlet, hem mülkün, hem İslâm’ın temelidir. Hakikat, ancak hakkı teslim eden yüreklerde yeşerebilir.
Rasûlullah (sav) en faziletli cihâdın “Zalim bir hükümdar karşısında hak sözü söylemek olduğunu” buyurur. Böyle çetin bir cihâdı seçenlerin çektikleri eziyetler ve gördükleri işkence örnekleri, bizim tarihimizde de mevcuttur. Son dönemde Gazze’de, Filistin’de ve Suriye’de ortaya çıkan görüntüler, insan eliyle yapılan zulmün ne kadar korkunç boyutlara ulaşabileceğini tüm dünyaya bir kez daha gösterdi.
Rejimin yıkıldığı ve artık özgür hale gelen Suriye’deki hapishanelerde yapılan işkencelerin ve işkenceye uğrayan insanların durumlarının ortaya çıktığı bugünlerde, Rabbimiz'in şu ayeti bizi bir kez daha uyarıyor: “İçinizden sadece zulmedenlere dokunmakla kalmayacak olan bir musibetten sakının ve bilin ki Allah’ın cezası çok şiddetlidir.”
Evet sadece zalimler değil, zulme göz kapayan insanlar da bu suçlara ortak oluyor. Nitekim Peygamber Efendimiz de şöyle buyuruyor: “İnsanlar zalimin zulmünü görür de ona engel olmazsa, Allah’ın onları genel bir azaba uğratması kaçınılmazdır.”
Zulme karşı korkusuzca durabilmek ise, asıl korkulacak şeyi fark edebilmekten geçer. Bu dünyanın çile, sıkıntı ve musibetleri fânîdir. Ne kadar büyük olursa olsun ve ne kadar uzun sürerse sürsün er-geç biter. Ama Allâh’ın azâbı ve cezâsı, sonsuz bir hayatta gerçekleşir. O azabı düşünen, bu dünyada karşılaşacağı eziyet ve haksızlıklara rahatlıkla göğüs gerer. Dünya üzerindeki zulme karşı durabilmeyi, vicdan taşıyan Müslümanlar olarak çok istiyoruz. Ama zaferi elde edebilmek için, muzaffer olmaya lâyık olmamız gerekir.