Zamanın acımasız yönü yine ansızın bir yıldızı alıp götürdü aramızdan. Her zamanki gibi sessiz bir vedayla... Yıllar boyu parlak bir yıldız gibi süzüldü yaşamın sahnesinde Ahu Tuğba. Güzel, cesur, cesareti kadar tartışılan, daima ilgi odağı olmuş bir figürdü. Çok sevdiğim kıymetli bir dostum olarak onu şu şekilde tanımlayabilirim: O, ekranlarda izlediğimiz kadınların çok ötesinde, gerçeği her daim direkt gözlerinden okunan neşe ve sevgi dolu mütevazı bir insandı. Halen yokluğunun şokunu yaşıyorum. Ona olan vefamı göstermek için katıldığım cenaze töreninde hayatın acı yüzüyle bir kez daha yüzleştim…
Sanki bir zamanlar herkesin konuştuğu, adını dillerden düşürmediği o Ahu Tuğba bu değildi. Sessizlik içinde duran cenazenin başında, hayatın acımasız adaletini düşünmeden edemedim. 37 yıllık gazetecilik hayatımda geriye dönüp baktığımda zamana damgasını vuran, binlerin her an etrafında toplandığı, her sözünün manşet olduğu insanın cenazesinin böyle acı olması hem şaşırttı hem de şaşırtmadı... Yeşilçam oyuncularından alışılmış bir manzara olsa da Ahu Tuğba'nın her saniye etrafında bulunan kalabalık kitlenin mezarı başındaki karşılığı bu olmamalıydı...
NE KADAR ACI
Bir zamanlar o kadar çok ışık altında, o kadar çok insanın ilgisiyle çevrili bir kadının vedasında neden bu kadar az kişi vardı? O parlak yıllar, roller, alkışlar, güzellik ve ün; işte hayatın bir gerçeği olarak tüm bunlar bir gün mezar başında sessizliğe teslim oluyor. Belki de bu yalnızlık, şöhretin gerçek bir bedeliydi... Yaşam boyu insanlarla sarmaş dolaş olsan da en nihayetinde içsel bir yalnızlığın pençesine düşmek... Ne kadar acı, değil mi?
Cenaze töreninde o birkaç kişiden biri olmanın hüznüyle, şunu düşündüm: Ekranların ardında, güzelliğin ve şöhretin ötesinde kim bilir ne yaralar, ne hayal kırıklıkları ne yalnızlıklar saklıydı? Asıl vedalar kalabalıklardan bağımsızdır. Hayatın, gerçek değerinin anlaşılacağı sessiz anlar, Camii avlusundaki cenaze başındaki birkaç kişinin gözlerinde saklıdır. Yeşilçam'dan yaklaşık 850 kişiyle röportaj yaptım, her biri şöhretin acımasızlığından, dostlarının vefasızlığından, yarınların tahmin edilmez yıkıntılarından bahsedip duygulanıyordu...
NEREDEYDİ ONCA YEŞİLÇAM OYUNCUSU
Ahu Tuğba, gibi bazı Yeşilçam oyuncularının cenazesine katılmıştım. Bu vefasızlığı orada da görmüştüm. Sinemanın o temel taşı isimleri ne yazık ki bir avuç insanın katıldığı sade bir tören ile son yolculuğuna uğurlanmıştı.
Ahu Tuğba, Türk Sineması’nın starıydı. Filmleriyle bir döneme damga vurmuş çok başarılı bir oyuncuydu. Gerçek bir hanımefendi ve vefalı bir dosttu. Birçok oyuncuyla başrol filmleri vardı. Cenaze de gözüm o isimleri arar olmuştu. Ne yazık ki, sağlığında ‘Sen kraliçesin, bir tanesin’ diyen o vefasızlardan kimseler yoktu cenazede. Tabii, defin sırasında da yani Zincirlikuyu Mezarlığı’nda da ne yazık ki bir avuç insan vardı. Böyle bir vefasızlık olamaz. Vefa gerçekten de dedikleri gibi İstanbul’da bir semt adıymış maalesef, buna bir kez daha tanık oldum…
NURLAR İÇİNDE UYU AHU TUĞBA VEFALI BİR EVLAT YETİŞTİRMİŞSİN
Dile kolay tam 27 gündür annesinin cenazesini Türkiye’ye getirmek için mücadele eden bir evlat… ABD’de yalnız başına koşturdu. Annesinin vasiyetini yerine getirmek için gecesini gündüzüne kattı. Pes etmedi ve sonunda başardı. Tek dostu, arkadaşı annesinin cenazesini ata toprağına getirdi. Bitkindi, yorgundu, üzgündü, ancak bir o kadar da mutluydu, ‘Gavur ellerde bırakmadım onu. Benim tek amacım, annemin mezarı doğduğu ülkede olsun dua edeni olsundu"sözleri dökülüyordu dudaklarından…
ANNESİNİN TABUTUNA SARILIP GÖZ YAŞI DÖKTÜ
Camii avlusunda sıkça annesinin tabutunun yanına gitti ve sıkıca sarıldı tabuta ve dualar okudu; tek dostu annesine… Anneye veda etmek çok zordu bir an olsun ayrılmadı tabutun başından… Anjelik Calvin, etrafını saran gazetecilere "Allah'tan geldik Allah'a gideceğiz, kim olursak olalım. İstiyorsa Cumhurbaşkanı, dünyanın en büyük yıldızı olalım, döneceğimiz yer Allah'ın yanı. Benim tek isteğim, hepinizden duanız. Onu seviyorsanız on saniyenizi ayırıp bir Fatiha okuyun. Başka hiçbir şey istemiyorum. Tek isteğim sizden duanız. Gelenlerden de Allah razı olsun. Türk basınından da basın mensubu kardeşlerimizden de. Biz burada görevimizi yapmaya, toprağa vermeye, huzura kavuşturmaya geldik. Allah'a şükür olsun ki Yüce Rabbime, onu kendi doğduğu topraklara getirebildim.
KIZIM BANA BİRŞEY OLURSA BENİ BURADA BIRAKMA
Gavur ellerde bırakmadım onu. Benim tek amacım annemin mezarı doğduğu ülkede olsun dua edeni olsundu. O benim annemdi. Benim arkamdan dua eden bana Allah'ı kitabı tanıtan. Ne güzel bir anne ki; bana Kur'an-ı Kerim gibi büyük bir miras bırakmış, ahiretimi kurtarmış. Benim hakkım ona helaldir. Yaradan Rabbime şükür olsun. Hepimize ibret olur inşallah, sevenlerimiz hayattayken onlara sarılmayı biliriz ben çünkü sarılamadım. Tek bir şey söyledi 'kızım beni burada bırakma, bir şey olursa' dedi. Onu da Allah'ın izniyle yerine getirdik.
Rabbim mekanını cennet eylesin Ahu Tuğba, kendin gibi dobra, dürüst, mücadeleci, bayrağını, vatanını dinini seven bir evlat yetiştirmişsin. Helal sana Anjelik. Rabbim seni tüm kötülüklerden korusun inşallah. Annen için yaptıklarından minnettarız sana.
SEFERBER OLDULAR
Cenazenin Türkiye’ye getirilmesinde büyük emek veren Turizm ve Tanıtma Bakanımız Mehmet Nuri Ersoy’a, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi Mevlüt Çavuşoğlu’na, Birol Güven’e, gazeteci Nurettin Soydan, Burhan Akdağ, Kenan Çınar, Nuri Alço, İş insanı Celal Kalyoncu ve emeği geçen herkese teşekkürler. Aileyi bir an olsun yalnız bırakmayan Serpil Çakmaklı, Serpil Örümcer’e teşekkürler.
AHU TUĞBA’NIN HAYATI
Türk sinema oyuncusu Ahu Tuğba, doğum adıyla Tuğba Çetin, 13 Ağustos 1955 tarihinde dünyaya geldi. Ahu Tuğba İstanbul Yeşilköy'de varlıklı bir ailenin tek çocuğu olarak dünyaya geldi. İstanbul Amerikan Kız Lisesi, Robert Lisesi'nin kızlar bölümünden mezun oldu. Yönetmen Metin Erksan'ın Beyoğlu'nda gezerken kendisini görüp film çekme teklifi ile sinema hayatı başladı. Henüz ortaokuldayken sinema dünyasına girdi. Kanada'da Concordia Üniversitesi'nin İngiliz Dili bölümündeki öğrenimini yarım bıraktı. 1970'lerin sonlarından itibaren Türk sinema dünyasında tanınmaya başladı. 1980'lerin başlarında üne kavuştu ve 80'li yıllarda Türk sinemasının öne çıkan sembollerinden biri oldu. Gazino sanatçısı olarak çeşitli gösteriler yaptı. 1987 yılında müzik albümü yaptı.