Edîb-i kudretin beytü’l-kasîd-i şi’ri olmuşsun;
Hakîm-i fıtrat’ın bir anlaşılmaz sırrı olmuşsun.
(Kudret Edîbinin yani İlâhî edebiyatın; kasîde denen şiirinin, en seçkin beyti olmuşsun.
Yaratılış hikmet ve gayelerinin; anlaşılmaz bir sırrı olmuşsun.)
x
Esîrindir tabiat, dest-i teshîrindedir eşya;
Senin ahkâmının münkadıdır, mahkûmudur dünya.
(Tabiat / doğa esîr ve tutsağındır. Tüm varlık teshîrinde, yani emrine âmâde ve emrin altındadır.
Sanki tüm dünya, senin hükümlerine boyun eğen mahkûmundur.)
x
Bulutlardan sevâik sayd eder, irfân-ı çâlâkin;
Yerin altında ma’denler bulur nakkâd-ı idrâkin;
(Enerjik ve çevik irfanın, bulutlardan yıldırımlar avlar.
İyiyi, kötüyü birbirinden ayıran idrâk özelliğin; yer altında ma’denler bulur.)
x
Denizler bisterindir, dalgalar gehvâre-i nazın;
Nedir dağlar, semâ-peymâ senin sehbâl-i pervâzın!
(Denizler yatağındır, dalgalar nazlı beşiğindir.
Dağlar; gökyüzünü ölçen; senin uçuş kanatların gibidir.)
x
Havâ, bir refref-i seyyâl-i hükmündür ki bir demde,
Olur dem-sâz-ı âvâzın bütün aktâr-ı âlemde.
(Hava; bir anda hükmünü akıp giderek ulaştıran bir aracın olur.
Sesin bütün dünyanın her tarafında bir sırdaş bulur.)
x
Dayanmaz pîş-i ikdâmında mâni’ler, müzahimler;
Kaçar, sen rezm-gâh-ı azme girdikçe muhâcimler.
(Dayanmaz çalışmanın önünde engeller ve sıkıntılar.
Sen azmin savaş alanına girdikçe, tüm saldıranlar kaçar.)
x
Karanlıklarda gezsen, şeb-çerağın fikr-i hikmettir,
Ki, her işrakı bir sönmez ziya-yı sermediyettir.
(Karanlıklarda gezsen, gece fenerin hikmetli düşüncedir.
Ki her parlayış, bir sönmez ebedî / sonsuz bir ışıktır.)
x
Susuz çöllerde kalsan, bedrekan ilhâm-ı sa’yindir,
Ki her hatvende eyler sâye-küster vâhalar zâhir.
(Susuz çöllerde kalsan çalışmanın ilhamı kılavuzundur.
Ki her adımında gölgelik eder; çöl ortasında suyu ve yeşilliği olan vâhalar apaçık.)