Bunun için siyasi ortamdaki gerginliğin azaltılması, ortak aklın öne çıkması, insanlarımızın hak ve hukuk zemini içerisinde buluşarak, tüm olumsuzluklardan arındırılması gerekmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devletini hep birlikte el, ele gönül, gönül’e kuran milletimiz; yaşanan olumsuzlukları ortadan kaldıracak güçtedir. Sevgi ve saygı zemininde buluşmak hepimizin ortak iradesi ve tercihi olmalıdır.
Adalet ve Kalkınma Partisinin (A.K.P’nin - Ak Partinin) yönetim kadrosunun iktidara geldikleri 2002 yılından itibaren günümüze, gerçekleştirdikleri icraatlarını 4 dönem halinde incelemek mümkündür:
Birinci Dönem:
2002-2007 yılları arasını kapsar. Bu dönemin icraatları; Başbakan Erdoğan’ın ifadesi ile ‘Çıraklık Dönemini’ ifade eder.
İkinci Dönem:
2007-2011 yılları arasında geçen süreçtir. Bu dönem, Adalet ve Kalkınma Partisinin, iktidar gücünün devlet içi kurumlarında giderek arttırdığı dönemidir.
Üçüncü Dönem:
2011-2014 yılları arasında A.K.P’nin uygulamalarını anlatır ki, bu dönem; yine Başbakan’ın ifadesiyle ‘’Ustalık Döneminin’’ icraatlarıdır.
Dördüncü Dönem:
2014 sonrasında gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimi, sonrasında yapılan 2015 milletvekili seçimleri, ‘’Yeni Anayasa’’, ‘’Yeni Türkiye’’ hedefi uygulamaları olacaktır…
Birinci Dönem (2002-2007) , Çıraklık Dönemi:
2002 Kasımında ülke yönetimini devralan A.K.P ve yönetim kadrolarını bu dönemde bekleyen en önemli konu, ülkemizin yaşamış olduğu büyük ekonomik krizden çıkış süreci idi.
Aslında iktidarı devraldıkları Ecevit hükümeti döneminde, bu önemli konunun hal tarzı ve gereken çözüm projesi üretilmiş,
Ekonomiden sorumlu Devlet Bakan’ı Kemal Derviş’in hazırlamış olduğu ‘Güçlü Ekonomiye Geçiş Planı’ uygulamaya konulmuş,
IMF ile imzalanan stand-by antlaşması gereğince ülke ekonomisi için gereken sıcak para; dış kaynaklardan yavaş, yavaş merkez bankası kasasına doğru akmaya başlamıştı…
Tabii ki, bu dış yardımların geriye dönüş faizlerini, anaparanın üzerine koyduğumuzda; karşımıza çıkan bu borç yükü; aslında bizlerin, vatandaşlarımızın kazançlarına binen yeni vergiler ve zamlar ile geriye dönecekti.
Öyle de oldu zaten!
O süreçte; ülkemiz yaşamış olduğu o büyük ekonomik kriz sonrasında oluşan karamsar tablonun içinde:
Bu krizin neden olduğu ve her gün kapanan yüzlerce iş yeri, kapanan bu iş yerleri nedeniyle, büyük bir işsizler ordusu, çaresiz iş adamlarımız; bir, bir iflas eden sanayicilerimiz; ardı ardına kapanan fabrikalarımız, içi boşaltılmış bankalar, bu bankalardaki mevduatlarını alabilmek adına, bankaların önünde uzun kuyruklar oluşturan vatandaşlar ve bu karamsar tablonun sokaklara, görsel ve yazılı basına yansıyan görüntüleri, binlerce yaşanmış hazin aile hikâyeleri, ülke insanımızda büyük bir moral çöküntüsü vardı.
Aslında A.K.P iktidarı ve en nihayetinde Başbakan Tayyip Erdoğan; böylesi bir Türkiye gerçeğini devralmıştı.
Ancak Kemal Dervişin hayata geçirdiği proje yavaş da olsa sonuçlarını vermeye başlamıştı. Bu arada Ak Parti yönetimi, para musluğunu elinde tutan dünya devleriyle çok iyi ilişkiler kuracağının, o güçlü kapital devlerinin bir dediklerini ikiletmeyeceğinin garantisini verdiği gibi uygulamalarına da başlamıştı.
İktidara gelme sürecinde A.K.P’den (ya da Ak Partiden) desteğini esirgemeyenler; 2008 yılına kadar süren ekonomik iyimserlik ortamını da dış destek ile sağlamışlardır.
AKP’nin çok övündüğü ekonomik başarısının arkasında ülkemize akıtılan sıcak para vardır. Bu durum elbette ki, ülkemizi uluslararası sermaye için bir cennete çevirme çabalarının önemli sonucudur.
1980-2002 arasında Türkiye’ye giren yabancı sermeye toplamı 783 milyon dolarken, 2003-2007 arası bu rakam 11,7 milyar dolara çıkmıştır.
Böylesi bir tablo, 1990’lı yılların inişli, çıkışlı ekonomisinden bıkmış halkımız için elbette ki, propaganda değeri yüksek bir durum yaratmış olup, A.K.P bu ekonomik tablodan kendi lehine propaganda yönünde çok faydalanmıştır.
İşte bu yıllarda AB ile ilişkilerin en uyumlu döneminin yaşandığı, demokratikleşme sürecinin dillerden düşmediği, dünyanın önde gelen en güçlü liberalleriyle çok uyumlu ittifakların yapıldığı bir dönem yaşanmıştır.
Bir yandan sıfır sorun politikası gereği, komşularımızla ilişkiler geliştirilmeye çalışılırken, içeride de, sonraki yıllara kıyasla, düşük profilli de olsa Cumhuriyet eleştirileri yapılarak, liberal kanatla bu noktada ittifak sağlanması çabaları olmuştur.