Çağdaş İslam düşüncesinin önde gelen ismi Taha Abdurrahman geçtiğimiz hafta İstanbul ve Ankara’da konferanslar verdi. Taha Abdurrahman Türkiye’nin mazisiyle yeni görkemli geleceğini inşa eden, ilimle kendisini birleştiren ve “eman (güven) arayanları muhafaza eden” bir ülke olduğunu ve burada olmaktan dolayı da mutlu olduğu söyledi.
Aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesinde “Siyer-i Nebi ve Ahlâki Temel” isimli yeni kitabı ile ilgili de konuştu. Ardından da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile biraraya geldi. Faslı filozof Prof.Dr. Taha Abdurrahman verdiği konferanslarda çağımız Müslümanın temel meselesinin özgün fikir ve bilgide ahlak olduğunun altını önemle çizdi.
İstanbul’da verdiği konferansta «Özgün Bir İslam Felsefini Nasıl Kurarız? Sorusuna cevap arayan filozof Ankara’da verdiği konferansta ise “Müslümanca Düşünmek Nasıl Olur? Tefkir ve Tefekkür konusunu ele aldı. Taha Abdurrahman 1944 yılında Fas’ta dünyaya geldi. Dil felsefesi ve mantık alanında akademik kariyerini sürdüren Abdurrahman’ın Türkçeye kazandırılan Ahlak Sorunsalı ve Bilgi Ahlaktan Ayrıldığında olmak üzere 30’dan fazla kitabı bulunuyor. Taha Abdurrahman Müslümanların bugünkü sorunlarına çözüm üreten ve Müslümanları düşünmeye teşvik eden bir İslam filozofu olarak öne çıkıyor. Çağımızın en önemli Müslüman filozoflarından biri olarak gösterilen Abdurrahman’ı Mehmet Görmez ise sunuş konuşmasında taktim ederken, “Tıpkı İmam Gazali gibi, Abdurrahman da ümmetin sorunlarını ele alan ve bugünün sorunlarına cevaplar araya bir mütefekkir” tanımını yaptı.
Faslı düşünür Taha Abdurrahman günümüzde Müslüman bir düşünür için yol haritası çizdiği ilk konuşmasında, “Müslüman filozof, başkalarının özgün bir çerçevede oluşturduğu felsefi problemleri kendine mal etmemelidir. O kendi felsefi problemlerini bizatihi kendi oluşturmalıdır. Aksi takdirde, başkalarından aldığı şeyleri İslam düşünce dünyasına adapte etmenin ötesine geçemez. İster içeriğe isterse biçime dair olsun, filozofun tasarladığı sorun, kendi gerçekliğiyle ve ümmetin yaşamıyla ne kadar ilişkili ise o kadar özgündür.” değerlendirmesini yaptı.
Müslüman filozofların bugün karşı karşıya olduğu temel iki felsefi sorunun olduğuna da dikkati çeken Abdurrahman, şunları anlattı: “Birincisi ‘insanın alemdeki yeri’, ikincisi ise ‘dünyada egemen olan felsefi tasavvur’dur. Buna göre ‘filozof kendi zamanının çocuğudur’ sözü doğruysa, onu bugün dünyanın içinden geçtiği zaman kadar meşgul etmesi gereken başka bir zaman yoktur. Çünkü dünya çiğnenen değerlere, ihanet edilen emanetlere ve bozulan ahitlere şahit oldukça insan da onurunu kaybetmekte ve süflileşmektedir. Müslüman filozof çağımızda ‘insanın süflileşmesinin’ iki büyük musibetten kaynaklandığını saptamak durumundadır. Bunlardan ilki ‘bilimin kural tanımaz hale gelmesi’, ikincisi ise ‘öznel bilginin değerden soyutlanması’dır. Bu saptama, insanın süflileşmesi sorununa cevap verme konumunda bulunan filozofun ilk temel argümanı olmalıdır.” Abdurrahman, İslam ile felsefe arasında üçüncü olarak Müslüman filozofun vazifesinin, “nesnel bilimin kural tanımazlığı” ve “öznel bilginin değerden soyutlanması” sorunlarını bertaraf edecek yöntemler üzerine düşünmek olduğunu vurguladı.
Ahlaki değerlerin fıtrat üzerine kurulmasını ve yaygınlaştırılması gerektiğini de ifade eden Taha Abdurrahman, “Müslüman filozof kendini tanımalı, düşünce ve davranışlarında Hz. Peygamber’in ahlakını takip etmelidir. Müslüman bir filozofun Hz. Peygamber’i örnek alarak ulaşabileceği en yüksek mertebe ‘sıddıkiyettir’.” dedi. Faslı düşünür, Müslüman filozoflara felsefeyi aslına, yani hikmete döndürmek için çalışma çağrısında bulunarak, “Herhangi bir çağdaş İslam felsefesi, Müslüman bir filozofun eseri olmadığı sürece orijinalliğe sahip değildir. İslam düşüncesinin orijinalliği, ancak filozofun güncel felsefi kavramlarla ve güncel küresel sorunlarla etkileşime girmesi, bu ikili etkileşimin sonuçlarını İslami müzakerenin özgüllüğü temelinde formüle etmesiyle mümkündür.” görüşünü paylaştı.
Öte yandan Ankara’daki konuşmasında da “Fikir ile amel” arasındaki bağlantıya değinen Abdurrahman, fikrin aslında amelin mahiyetini oluşturan bir olgu olduğunu, fikir ve amel arasındaki ilişkinin “ikili bir ilişki” olduğuna dikkati çekti. Abdurrahman, şöyle devam etti: “Eylem, mahiyeti itibarıyla düşünmeyle ilişkilidir. Bu suretle o, düşünmenin mahiyetinden bir cüzdür. Biz düşünme keyfiyetinin, eylem ile oluşturduğu bu sistematik bağlantıya ‘asli bağlantı’ adını vermekteyiz. Bu adlandırmayı yapmadaki amacımız, düşünme keyfiyetinin, kendisine dışarıdan dahil olduğu faydasız ve anlamsız eylemlerle oluşturduğu bağın, düşünme ve eylem arasındaki ayrılmaz gerçek bağdan farklı olduğunu ortaya çıkarmaktır. Bu bağlamda belirtmemiz gereken bir husus da düşünmeye ait eylemsel mahiyetin, basit bir mahiyet değil tam tersine kompleks ve çift yönlü bir bütünlük oluşturmasıdır.”