Ülkemizde kış aylarında kısa bir süre hız kesen festivaller, bahar aylarının gelmesiyle yeniden harekete geçti. Sezonu ilk açan İstanbul Film Festivali (İKSV), 17-28 Nisan tarihlerinde gerçekleşecek. Sinemanın geniş halk kitleleriyle buluşmasını sağlayan film festivalleri, hem sektörü ayakta tutmak hem de sinemanın dijitale karşı verdiği savaşta önemli bir rol üstleniyor. İktidar ilişkileri ve güncel tartışmaları içermesi bakımından gündemden düşmeyen film festivallerini, çağımız ihtiyaçları bakımından nereye tekabül ettiğini, nasıl bir dönüşüme uğradığını ve geleceğe nasıl taşınabileceğini inceledik.
Festivallerin sinema dünyasını yönlendirmesi, filmleri destekleyerek ve ödüllendirerek dünya dolaşımına girmesini sağlaması, sektöre yeni atılan gençlere yol açması beklenir. Film festivallerinin en belirleyici özelliği, gösterilen filmlerin türü ve gösterim sonrası yapımcı, yönetmen, senarist ve oyuncu söyleşileridir. Böylelikle izleyiciler hiç tanımadıkları yönetmenleri keşfeder, yeni bakış açıları geliştirme şansına sahip olur. Kısa filmlerin ise neredeyse tek görünürlük alanı. Ne yazık ki film festivalleri bu alanlara yeterince hizmet edemiyor. Çünkü, 1932 yılında ideolojik olarak ortaya çıkan Venedik Film Festivali’nden günümüze kadar, film festivalleri ideolojik angajmandan kurtulamadı.
Ülkemizde irili ufaklı 100’ün üzerinde film festivali yapılıyor. Büyük çoğunluğunun Kültür Bakanlığı, belediye ve valilik destekleriyle yürütülen festivallerin, değişen yönetimlerden ne şekilde etkileneceği de merak konusu. Son yıllarda önemli film festivallerin hemen hepsinde ya terör örgütü propagandası yapılıyor ya da toplumun değerleriyle örtüşmeyen tartışmalı konular gündeme getiriliyor. Ülkenin en köklü festivallerinden biri olan 60. Antalya Altın Portakal Film Festivali, seçkisinde yer alan FETÖ’cüleri aklayan “Kanun Hükmü” belgeseli sebebiyle tartışmalara sebep olmuştu. Yönetimin doğru adımları atamaması sonucunda ise 60 yıllık festival geçtiğimiz yıl yapılamadı.
İlki 2010 yılında organize edilen Malatya Film Festivali, son yıllarda ülkenin önemli festivalleri arasına girmeyi başarmıştı. 10 yıl devam eden ve kapsayıcılığı açısından da diğer festivallerden farkını ortaya koyan festival, yönetim anlaşmazlığı sebebiyle birkaç yıldır yapılamıyor. Seçim sonrası festivalin yeniden gündeme gelip gelmeyeceği de kafalardaki soru işaretlerinden. Aynı kapsayıcılığı ortaya koyan bir diğer festival de 2013 yılında ilki yapılan ve 11 yıldır devam eden Boğaziçi Film Festivali. Geçtiğimiz yıl ödül alan yönetmen ve yapımcıların ideolojik tartışmalarıyla gündeme gelen festival, neredeyse elden kayıp gidiyordu. 11.’si aralık ayında yapılan festival, şimdilik yoluna devam ediyor.
Film festivallerinin kapsayıcılığı da her zaman tartışma konusu oldu. Ya parasını veren düdüğü çalıyor veya herkes kendi mahallesine sahip çıkıyor. Filmlerini görücüye çıkarmak ve destek yelpazesini genişletmek için festivallere sahip çıkması gereken sinemacılar da kürsü ellerine geçtiğinde ideolojik mesaj verme hevesini hiç bırakmadı. Ricky Gervais’in, 77. Altın Küre Ödülleri’nde söylediği gibi ödülünüzü alıp gidebilirsiniz. Kimsenin bu kapıyı baltalamaya hakkı yok. Malatya ve Boğaziçi, köklü festivallerle yarışır seviyesiyle başka bir dünyanın mümkün olabileceğini göstermişti. Altın Koza, Altın Portakal ve İstanbul Film Festivali gibi ülkenin en eski festivallerinden de aynı hassasiyeti beklemek hakkımız. Zira özellikle pandemiden sonra kan kaybeden sinema, önümüzdeki dönem film festivallerine daha çok ihtiyaç duyacak.
Bakan Ersoy: Bayramda 1,7 milyon kişi müze ve ören yerlerini ziyaret etti