Haber: Damla Oya Erman
Eğer gelecekteki gözlemler bu hipotezi doğrularsa, bu, Güneş Sistemimizin yapısının geleneksel olarak düşünüldüğünden çok daha sık rastlanan bir durum olduğunu gösterebilir.
Güneş Sistemi'nin oluştuğu çevre hala bir soru işareti, ancak daha önceki araştırmalar iki başlıca teori sunmuştu. Bir teori, sistemimizin yakınında bir süpernova patlaması yaşayan yakın bir yıldızın neden olduğu metal zengini bir ortamda doğduğunu öne sürüyor. Bu teoriye göre, yıldız, uzun yıllar boyunca daha hafif elementlerin bir araya gelerek oluşturduğu ağır metalleri, genç Güneş Sistemimize geri getirmiş olmalıdır. Diğer bir teori ise Güneş'imizin, düşük yoğunluklu bir gaz ve toz moleküler buluttan oluştuğunu iddia ediyor.
Son bulgulara göre, Jüpiter'e benzeyen gaz devleri, yakındaki Güneş benzeri yıldızların etrafında yaygın bir görünüm sergiliyor. Bu yeni çalışma, "Güneş Sistemi'nin sessiz, düşük yoğunluklu bir çevrede oluştuğu" görüşünü destekliyor. İtalya'nın Padua Astronomi Gözlemevi'nde araştırmacı olan ve bu çalışmanın baş yazarı olan Raffaele Gratton, "Gelecekte daha geniş çalışmalar, bu konuyu daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir" dedi.
Bu sonuçlara ulaşmak için Gratton ve ekibi, aynı moleküler buluttan aynı anda doğmuş olmaları muhtemel olan 146 yıldızdan oluşan β Pic Moving Group (BPMG) olarak bilinen yakındaki bir yıldız grubunun verilerini inceledi. Bu grup, Dünya'dan yaklaşık 130 ışık yılı uzaklıkta bulunuyor ve bu yıldızlar benzer kimyasal bileşime sahip olmaları nedeniyle özellikle ilgi çekici.
Bu grup içindeki yıldızlar arasında daha önce yapılan araştırmalarda dört Jüpiter'e benzeyen gezegen keşfedilmişti. Ancak bu yeni çalışma, Güneş'imizden 0.8 kat daha fazla kütleye sahip olduğu tahmin edilen 30 yıldıza odaklandı. Yeni çalışmaya göre, bu 30 yıldızın 20'sinin muhtemelen stabil yörüngelerde Jüpiter'e benzer gezegenlere ev sahipliği yaptığı belirtiliyor.
Bu yıldızlar etrafında Jüpiter benzeri gaz devlerinin bulunma olasılığı oldukça şaşırtıcı çünkü bu yıldızlar, Güneş'imizin oluştuğu tahmin edilen 100 milyon yaşındaki Jüpiter'den çok daha genç, yalnızca 20 milyon yaşındalar.
Ancak, Jüpiter benzeri gezegenlerin bu yıldızlar etrafında dönme olasılığı oldukça şaşırtıcıdır çünkü bu gezegenler, kendi yıldızlarını oldukça uzak mesafelerde çevrelerler. Bu nedenle bu tür sistemleri incelemek oldukça zorlu bir görevdir çünkü bu gezegenlerin yıldızlarını çevreledikleri uzak mesafeler nedeniyle bir tur tamamlamaları için onlarca yıl gerekebilir.
Dolayısıyla, bu tür sistemleri gözlemleyen teleskoplar, bir gezegenin yıldızının önünden geçişi sırasında meydana gelen bir olay olan "geçiş"i tespit etmek için birden fazla onyıl boyunca veri toplamak zorundadır. Şu an için bu, gezegenleri tespit etmek için en yaygın kullanılan yöntemdir.
Ancak Jüpiter benzeri gezegenlerin onyıllık yörüngeleri, mevcut geçişlere dair verilerin yetersiz olduğu anlamına gelir, çünkü bir gezegeni tespit etmek için en az üç geçiş gerekir.
Gratton, "Sadece otuz yıl önce Güneş Sistemi dışında herhangi bir gezegenden haberdar değildik, bu nedenle belirli gezegen sınıflarını keşfetmede hala zorluklar yaşamamız şaşırtıcı olmamalı" diyor. Şu an için "Jüpiter'e benzeyen gezegenlerin en kütleye sahip olanlarını tespit edebiliyoruz."
Örneğin, bu yılın başlarında, araştırmacılar Dünya'dan 5 bin ışık yılı uzaklıkta bulunan, tozlu yığınlarının hala oluşma aşamasında olan bir gezegen sisteminin içine bakma fırsatı buldular. Bu tozlu yığınlar, ilerleyen zamanlarda Jüpiter gibi gaz devlerine dönüşebilir.