Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak / Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim ÜyesiDarülaceze, Osmanlı Devleti’nin s...
Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak / Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim Üyesi
Darülaceze, Osmanlı Devleti’nin son döneminde tesis edilen müstesna bir kurumdur. Bu kurum öncesinde savaşlar ve göçler gibi olağanüstü olaylar yüzünden yardıma muhtaç kalan kimsesiz ve yetim çocuklar için ıslahhaneler adıyla bazı tesisler yapılmıştı. 1848 yılında Zeytinburnu’nda kurulan Sanayi Mektebi, hem sanayinin ihtiyacı olan kalifiye eleman açığını karşılamak hem de kimsesiz gençleri nitelikli meslek sahibi yapıp hayata atılmalarını sağlamak amacındaydı. Bu ilk teşebbüsler hedeflendiği ölçüde başarılı olmadı.
Ancak Mithat Paşa’nın Niş Valiliği sırasında Niş, Sofya ve Rusçuk’ta 1860 yılından itibaren art arda açtığı Islahhane adlı teknik okullar başarılı oldu. 1865’te Mithat Paşa Rusçuk’ta bir Kız Sanayi Mektebi açtı. Bu okullarda öğrenci olmak noktasında müslim gayri-müslim ayrımı yapılmamıştı. 1868’de İzmir, Kastamonu, Bosna, Bursa, Trabzon, İşkodra’da ertesi yıllarda ise Erzurum ve Diyarbakır gibi değişik şehirlerde bu mekteplerden açıldı. Mithat Paşa’nın başarılı uygulaması model alınarak Islahhane yerine zamanla Sanayi Mektebi adını alan yeni okullar 1878’de Üsküdar ve 1879’da Cağaloğlu’nda açıldı. Böylelikle kimsesiz gençlere devlet olarak sahip çıkmak yanında meslek edindirmek ve eğitim yoluyla topluma kazandırmak amacı öne çıktı. Osmanlı Devleti, Sanayi Mekteplerini kurmakla kamu gücünün daha önce vakıflara bıraktığı bu tür hayır kurumu faaliyetlerini uhdesine aldığını ve bir tür sosyal devlet anlayışı geliştirdiğini gösteriyordu.
Öte yandan, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı neticesinde alınan mağlubiyet sebebiyle karşılaşılan yoğun göçler Babıali’nin yeni sorunlara acil çözümler getirmesini zorunlu kıldı. Başta İstanbul olmak üzere ülkenin işgale uğramayan belli başlı şehirleri yoğun göçlerle karşılaşmıştı. Caddeler, cami çevreleri, şehir meydanları ve hatta çeşme başları evsiz barksız göçmen insanlar ve kimsesiz çocuklar ile hasta, sakat ve bakıma muhtaç insanlarla doldu. Çaresiz insanların bir kısmı ister istemez karınlarını doyurmak ve barınma ihtiyaçlarını karşılamak için dilencilik yapmaya başladı. Padişah bu duruma acil çözüm bulmak için Babıali’ye talimat verdi. Öncelikle İstanbul’da bu kimsesizlere çare bulunması için kararlı adımlar atıldı. Dilenciliğin önlenmesi için gayret edildiği gibi İstanbul’da ırk, dil, din ve mezhep farkı gözetilmeden kimsesizler, muhtaç durumdaki göçmenler ve çocukları için Darülaceze kurumunun inşa edilmesine karar verildi.
Osmanlı Devleti’nin yaşadığı en derin dramlardan biri, Hicri takvime göre 1293 yılında başladığı için 93 Harbi olarak bilinen, Miladi takvime göre ise 1877-78’de vuku bulan Osmanlı Rus Savaşı’nın kaybedilmesiyle meydana geldi. Osmanlı Devleti’nin hazırlıksız olarak girdiği savaş yaklaşık bir yıl sürdü. Osmanlı-Rus Savaşı başlıca iki cephede cereyan etti: Tuna ve Kafkaslar. Kafkas cephesinde Ruslara karşı başarılı bir savunma yapan Gazi Ahmed Muhtar Paşa’ydı. Tuna cephesinde ise Gazi Osman Paşa, Plevne savunmasıyla savaşın seyrini değiştirmişti. Osman Paşa’nın komuta ettiği Türk ordusunda direniş iradesi şahlandı ve Tuna cephesinde Rus ordusunun yenilmezlik imajı sarsıldı. Ancak lojistik imkanları ortadan kalkınca Türk ordusunun kahraman komutanı yarma harekâtı yaptı. Bu sırada yaralanınca savaşamaz durumda kaldı. Rusların ilerlemesini beş ay durduran Plevne teslim edildi. 1878’de Ruslar Edirne’yi işgal ettikten sonra Yeşilköy’e kadar ilerledi. Ruslar ilerlerken Balkan topraklarında Müslüman ve Türkler aleyhinde etnik temizlik ve kıyımlar başlatıldı. Yeşilköy Antlaşması’ndaki bazı olumsuz maddeler, 1878 Berlin Antlaşması ile telafi edilse de Osmanlı Devleti çok büyük toprak kayıplarına uğradı. Üstelik Balkanlar’da ve Kafkasya’da bir milyondan fazla Müslüman Türk, göçmen olarak İstanbul ve Anadolu topraklarına doğru yola çıktı…
İstanbul’a sığınan göçmenlerin sayısı dört yüz bine kadar yükselmişti. Halkın ve devletin imkanları bu kadar büyük göçmen kitlesinin sorunlarını kısa vadede çözmek için yeterli değildi. Sokaklarda kimsesiz çocuklar, hasta ve çaresiz insanların yürekleri burkan manzarası vardı. Kimsesiz kalan bu insanların elinden tutmak ve yeniden hayata kazandırmak amacıyla daha önce kurulmaya başlanan Islahhaneler ve Sanat Okulları’na işlerlik kazandırıldı. Ayrıca kimsesiz kalan yetim çocuklara sıcak bir yuva sağlamak ve hayatlarının son dönemini yaşayan yaşlılar için huzurlu bir barınma imkânı vermek amacıyla Sultan II. Abdülhamid Han ferman yayınlayarak Darülaceze kurumunun tesis edilmesini sağladı. Söz konusu 6 Nisan 1890 tarihli ferman, 11 Nisan 1890 tarihli Resmî Tebliğ ile yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Bu ferman uyarınca kurulan komisyon ile Okmeydanı semtindeki arazi Darülaceze kurumunun inşası için uygun görüldü. 72 bin altın liralık maliyetin 17 bin altın liralık kısmı bizzat padişah tarafından karşılandı. Ülke çapında düzenlenen yardım kampanyası ile geniş bir katılım sağlanarak kısa sürede 50 bin altın lira toplandı. 6 Ekim 1892’de 21 koç kurban edilerek Darülaceze’nin temeli atıldı ve Sultan II. Abdülhamid’in cülusunun 20. yıldönümünde, 19 Ağustos 1895’te binaların inşaatının tamamlanmasına çalışıldı. Hatta Darülaceze Külliyesi’nin fotoğraflarından oluşan iki albüm ve anahtarları II. Abdülhamid Han’a teslim edildi. Ancak söz konusu kurumun tüm unsurlarıyla kamilen hizmet vermesini emreden sultanın iradesi üzerine Darülaceze’nin resmî açılışı ertelendi.
Dahiliye Nazırı Halil Rıfat Paşa, Darülaceze’nin kurulmasına büyük emek verdi. Gündeme gelmesinden itibaren uzun bir zaman geçtikten sonra tesis tam olarak 31 Ocak 1896’da açıldı. Bu tarih Sultan II. Abdülhamid’in doğum günüydü. Darülaceze’nin kuruluşunu sıkı bir şekilde takip eden II. Abdülhamid kadar, her türlü zorluğun üstesinden gelip kurumun her bakımdan donanımını sağlayan Halil Rifat Paşa da tarihe geçen bu hizmete ortak oldu. Padişah projeyi baştan sona takip ettiğinden, Halil Rifat Paşa da uygulamayı başarıyla sürdürmesinden dolayı kurumun kurucusu olarak anılmayı hak eden kişilerdir. Ancak Osmanlı Devleti’ni temsil eden padişah olduğu için tek kurucunun adı verilecekse bu kişi Sultan II. Abdülhamid’tir.
Darülaceze o günden bugüne Türk toplumuna ırk, dil, din, mezhep gibi ayrımlara yer vermeden sadece muhtaç kimseleri gözeterek sosyal ve adil devlet anlayışının bir yansıması olarak başarıyla hizmet sunan bir kurumun adıdır. Bu kurumun tesisinde Sultan II. Abdülhamid’in devlet adamlığı vizyonu ortaya çıkmıştır. Kurumun ana tesisleri arasında Yahudiler için sinagog, Müslümanlar için cami ve çeşitli Hristiyan mezhepleri için kilise gibi ibadethanelerin yer alması söz konusu vizyonun eseridir.
Toplumda sosyal dengeyi koruyabilme yetenek ve kapasitesine sahip bu kurum Türkiye Cumhuriyeti’nin de model bir kurumu olmuştur. Darülaceze bugün içerdiği meslek edindirme atölyeleri yanında içinde barındırdığı kişilerin üretim gücünü de geliştirmeye yönelik faaliyetleri başarıyla sürdürmektedir. Darülaceze bu yönüyle hem bir sosyal kurum hem de ekonomik kapasitesi olan bir kurumdur. Kendi kendine yeterli bir bütçe oluşturma ve kurumun kapasitesini sürekli geliştirme anlayışında rol model bir kuruluş halindedir.
Darülaceze kurulduğu zamandan bugüne kadar yaklaşık 30 bini çocuk olmak üzere toplam 100 bin kişiye şefkat yuvası olarak kucak açtı ve sıcak bir ev oldu. Kurulduğu tarihten itibaren içinde barındırdığı insanlara din, mezhep, dil, ırk, sınıf ve cinsiyet ayrımı yapmadan bakıma muhtaç, kimsesiz çocuk, yaşlı ve engelli insanlara, yaklaşık 30 dönümlük tarihi mekanında aralıksız hizmetini sürdürmektedir.
Darülaceze bünyesinde 7 aceze (düşkünler) servisi, bir poliklinik, bir çocuk kreşi, içinde kütüphanesi bulunan rehabilitasyon merkezi, fırın, 3000 kişiye yemek yapabilecek kapasitede modern bir mutfak, kesimhane, kurban etlerini 1 yıl süre ile muhafaza edebilecek buzhane, çamaşırhane ve kurumun ihtiyaçlarına cevap verecek ölçüde terzihane, matbaa, marangozhane, ayakkabı tamir atölyesi, demirhane mevcuttur. Ayrıca dünyada benzeri bulunmayan şekilde cami, havra ve kilise vardır. Mevcut kapasitesiyle yaklaşık 50 çocuk ve 500 yetişkin kişiye hizmet vermektedir.
Darülaceze bugün Sultan II. Abdülhamid’in mirasına sahip çıkmak yanında ve vizyonunu da devam ettiriyor. Kurum yeni projeleri ile hem hizmetlerini çeşitlendiriyor hem de gelecek nesillere daha değerli bir miras bırakmak üzere çalışmalarını sürdürüyor.
Okmeydanı’ndaki tarihi binalarının yanındaki kamu arazisine bir yıl gibi kısa sürede, kendi öz kaynaklarıyla inşa ettikleri Yurt ve Kültürel Tesis bunlardan biridir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından geçtiğimiz yıl açılışı yapılan tesiste 56 farklı üniversiteden 1024 öğrenci barınmaktadır. Ayrıca İstanbul Havalimanı yakınındaki Yassıören Mahallesi’nde 150 bin metrekarelik alanda, yatay mimari prensibiyle tasarlanan Darülaceze Sosyal Hizmet Şehri’nin yapımı da bitmek üzeredir. Çok yakında açılışı yapılacak bu proje, çevre dostu olarak adlandırılmaktadır. Kısaca Yeni Darülaceze diyeceğimiz bu projede yaşlılar, engelliler ve koruma altındaki çocuklar için her türlü ihtiyacın karşılanacağı dünyada az sayıda bulunan özel bir sosyal hizmet şehri olacaktır. Bu şehirde Sağlıklı Yaşlı Birimi, Yatağa Bağımlı Yaşlı Birimi, Alzheimer ve Demans Birimi, Bağışçılar Birimi ve Çocuk Yuvası, Poliklinik, Rehabilitasyon ve Sosyal Merkez, İş Atölyeleri ve bakım onarım gibi ihtiyaçların karşılanacağı diğer tesisler ve idari binalar yer almaktadır.
Darülaceze Başkanlığı, 127 yıl önce Sultan II. Abdülhamid’in Darülaceze’yi kurarken başlattığı müzayede geleneğini Sosyal Hizmet Şehri Projesi’ni başlatırken düzenlediği müzayede ile devam ettirmektedir. Hatta dijital alanda online müzayedeler düzenlenerek modern imkanlar da değerlendirilmektedir.
Sözün özü, Türkiye’nin örnek kurumları içinde öne çıkan Darülaceze Başkanlığı, özel bütçesi ve tüzel kişiliği olan bir kamu kurumu olarak geleneksel hizmetlerine modern devrin imkanlarından istifade ederek devam etmektedir. Sultan II. Abdülhamid zamanında tesis edilen kuruluş nizamnamesinin güçlü yapısından kaynaklanan gayrimenkullerin kira gelirleri ve hayırseverlerin bağışları ile Genel Bütçe’den pay almadan sosyal bir kurum olarak kimsesizlere kucak açmaktadır. Tarihi misyonu ve gelecek vizyonuyla hem kendi varlığını sürdürmekte hem de kurucularının ve bağışçılarının adlarını yaşatmaktadır.