Rusya’nın Ukrayna’yı işgali devam ediyor. 2014’te başlayan ve bu yıl daha da alevlenen savaş Avrupa’nın hemen kıyısında olduğu için dünyanın daha çok dikkatini çekiyor. Ukrayna’da tam olarak ne yaşandığını anlatan filmlerden biri; Klondike…
Sadece Ukrayna’daki savaşı değil savaş olgusunu en iyi anlatan filmler arasına giren Klondike vizyona girdi. Maryna Er Gorbach’ın yönettiği filmin yapımcısı Mehmet Bahadır Er… İlk olarak Sundance Film Festivali’nden büyük ödülü alınca gündeme gelen film daha sonra Berlin’de de Altın Ayı’ya uzandı. TRT ortak yapımı olan film Ukrayna’nın da Oscar adayı olarak belirlendi. Oscar’da son 5’e kalacağına kesin gözüyle bakabiliriz. Hatta yabancı dil dalında en iyi filmi alma ihtimali de yüksek. Zira iyi film olmasının yanında Ukrayna’da yaşananların Batı’nın gündeminde olması dikkat çekiyor.
17 Temmuz 2014’te Ukrayna-Rusya sınırındaki bir köyde düşürülen sivil yolcu uçağının hikayesinden esinlenilerek kurgulanan film, etrafı savaş alanına dönen köyünü terk etmemekte direnen hamile bir kadının hikayesi anlatılıyor.
Anadolu’da hamile kadın için “yüklü” denir. Zira o kadın bütün dünyayı yüklenmiştir. Yeni bir dünya doğuracaktır zaten. Yüklendiği dünyadan, yüklenecek dünyalar ve yok olacak dünyalar doğuracaktır. Hamilelik metaforu üzerinden sınır hattında savaş hikayesi anlatmak gerçekten çok doğru bir tercih. Filmin zor final sahnesinde yaşananlar da savaşın son olmayacağını ve en kötü durumda bile umudun var olacağını anlatıyor.
Bir filmi kıymetli kılan sadece anlattığı hikaye değildir. Nasıl anlattığı da en az hikaye kadar mühimdir. Maryna Er Gorbach’ın filmini benzerlerinden farklı kılan da üslubunda gizli. Sakin ama gergin atmosfere eşlik eden sinematografi ve oyunculuklar filmi etkili kılıyor. Kesmenin kolaylığına sığınmadan mizansen içerisinde gerçekçi şekilde akan sahneler hem yönetmenin hem de ekibinin maharetini ortaya koyuyor.
Klondike özelinde de görüleceği üzere bir sinemacının yapacağı en iyi şey kendine ait olanı anlatmasıdır. Gorbach, Ukrayna savaşında yakınlarını kaybeden ve yakınları hâlâ savaş tehdidi altında olan biri. İçten hissettiği ve yaşadığı şeyi anlattı. Ve bu sahici bir manzara ortaya koydu.
Bu zaviyeden bakınca bir yönetmenin hikaye arayışının geçmişini eşelemek olduğunu söyleyebiliriz. Zaten kıymetli şeyler de derinlerde olmaz mı? Sanat belki de bu derinlere yapılan kazının insanlarla kendince paylaşılmasıdır. Klondike’nin de bu açıdan kıymetli olduğu aşikar.
Boğaziçi Film Festivali'ne bir de böyle bakın: İçi film dışı siyaset!