Türk fikir ve düşünce dünyasının önemli isimlerinden olan Nurettin Topçu üzerine yaptığı akademik çalışmaları Dergah Yayınları arasında çıkan Nurettin Topçu’nun Düşünce Dünyası başlığıyla okurla buluşturan Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Hüseyin Karaman’le Topçu’nun entelektüel kimliğini konuştuk.
- Sayın Hocam sizin Nurettin Topçu ile ilgili kitaplarınız ve makaleleriniz var. Nurettin Topçu denince aklınıza ne geliyor, biraz Nurettin Topçu’dan ve kişiliğinden bahseder misiniz?
20. Yüzyılın önemli düşünürlerinden biri olan Nurettin Topçu, 7 Kasım 1909 tarihinde İstanbul’da doğmuş ve 10 Temmuz 1975 tarihinde de vefat etmiştir. Lise tahsilinden sonra daha iyi eğitim almak için MEB’nın burslusu olarak Fransa’ya gitmiş ve Üniversite tahsili ile Doktorayı Fransa’da yapmıştır. 1934 yılında Türkiye’ye dönen Topçu, 1935 yılında İstanbul Galatasaray Lisesi’nde başladığı öğretmenlikten 1974 yılında yaş haddinden emekli olmuştur. İzmir, Denizli ve İstanbul’da birçok okulda öğretmenlik yapmıştır.
Bergson’dan hareketle hazırlamış olduğu Sezginin Değeri isimli çalışmayla İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde doçent unvanı almış olmasına rağmen kendisine kadro verilmemiştir.
Nurettin Topçu deyince aklıma ahlak geliyor, ahlak davasına adanmış bir ömür geliyor. Çünkü Topçu hem Türkiye’de ahlak konusunda ilk doktora yapan kişidir, hem liselerde okutulan ilk ahlak ders kitabının yazarıdır, hem de hayatında ahlaktan taviz vermemiş bir ahlakçı düşünürdür.
Topçu’nun kişiliğini daha iyi anlayabilmek için birkaç anekdot aktarmak istiyorum: Fransa’da doktorasını tamamlayıp Türkiye’ye dönünce Galatasaray Lisesi’ne felsefe grubu öğretmeni olarak atanmıştır. Bir gün müdür Topçu’yu çağırır, eline yıl sonu sınavından geçmesini istediği 6 kişilik bir liste verir. Topçu bu talepten rahatsız olur ve “eğer bunlar çalışkan öğrencilerse elbette geçerler” şeklinde ahlaki bir cevap verir. Neticede öğrencilerin bir kısmı geçer, bir kısmı da kalır. Topçu bu ahlaki tavrı dolayısıyla İzmir’e sürgün edilmiştir.
Topçu’nun Sorbonne Üniversitesi’nde vermiş olduğu doktora tezi yılın en başarılı doktora çalışması seçilir ve Üniversite yönetimi kendisini ödüllendirmek ister. Topçu’ya ödül olarak para, tatil vb. ne istediği sorulunca; Topçu ödül olarak Sorbonne Üniversitesi’nin kulelerine Türk Bayrağı’nın çekilmesini ve salonda İstiklal Marşı’nın söylenmesini istemiştir.
Nurettin Topçu İstanbul Lisesi’nde öğretmenken, İstanbul İmam Hatip Lisesi’nde de üç yıl felsefe grubu derslerine girmiş ve girdiği dersler için ders ücreti almamıştır. Okul müdürü Mahir İz kendisine neden ders ücreti almadığını sorduğunda; İmam Hatip Lisesinde derse girmenin ibadet olduğunu, ibadetin de para ile yapılamayacağını ve din görevinin hasbi olması gerektiğini söylemiştir.
- Biraz önce siz de ifade ettiniz. Nurettin Topçu ahlak alanında doktora yapmış bir kişidir. “Ahlak” kavramına oldukça farklı anlamlar yükleyenler var. Bu konuda Nurettin Topçu’nun konuya yaklaşımı nasıldır?
Şunu öncelikle ifade etmek isterim ki, Nurettin Topçu’nun bütün davası ve mücadelesi İslam ahlakına dayanan bir toplum düzeni kurmaktır. Çünkü ona göre âlemde ahlaktan daha güzel ve daha gerçek bir şey yoktur. Onun düşünce dünyasında ahlak, fertten topluma, devletten millete ve tarihe, ekonomik nizamdan sanata ve dine kadar uzanan fikir ve düşüncelerin üstünde, onların bir tacı gibidir. Aynı zamanda hepsinin temelinde olan bir vakıadır. Ayrıca ahlak, insan hareketlerinin metafiziğidir, dini olgunluktur, hayvani hayattan insani hayata yükseliştir.
Topçu’ya göre insanlığın ahlakı Kur’an-ı Kerim ile tamamlanmıştır. İslam dininin özü ve esası ahlaktır. Din ile ahlakı veya ahlak ile dini birbirinden ayırmak, insanın iç dünyasını kendisinden ayırmak demektir. Çünkü esasında ahlak dini olgunluktan başka bir şey değildir. Dolayısıyla da Müslüman olmak aynı zamanda İslâm ahlâkına sahip olmaktır, onu kendi hayatında yaşamaktır. Zaten Peygamber Efendimiz Müslümanlığının huy güzelliği olduğunu söylemek suretiyle bu durumu açık bir şekilde ortaya koymuştur.
- Ahlak denilince İslam toplumlarının öne çıkardığı kavram “İslam Ahlakı” kavramıdır. Bu kavramı diğerlerinden ayıran özellikler nelerdir? Topçu, “İslam Ahlakı” kavramını nasıl ele almaktadır?
Biraz önce de ifade etmiş olduğum gibi Nurettin Topçu, İslam dininin özünün ve esasının ahlak olduğunu, ahlakın esas itibariyle dini olgunluktan farklı bir şey olmadığını belirtmektedir. Ona göre İslâm ahlâkının sabır, şükür, af, adalet, eşitlik gibi birçok prensibinin veya ilkesinin olmasına rağmen gerçekte onun “hürmet, merhamet ve hizmet diye üç temel esası vardır.
Nurettin Topçu’ya göre İslam ahlakının dayandığı ilk prensip “hürmet” prensibidir. Hürmet; İnsanın dünya hayatında yaptıklarının hesabını vereceğinin bilincinde olmasıdır. Ahlak anlayışımızın ilk ve temel şartıdır hürmet. Önce Allah’a hürmet edilmelidir. Allah’a hürmetin en güzel ifadesi ise namaz ibadetidir. Allah’ın yaratıklarına hürmet de Allah’a hürmet konumundadır. İkinci olarak Kur’an-ı Kerim’e hürmet edilmelidir. Bu ise ancak onun manasını anlamaya çalışmak ve onu hayatımıza tatbik etmek suretiyle olur. Sonra Eşref-i mahlûkat olan insana hürmet edilmelidir. İşte bundan dolayıdır ki, Müslüman’ın kalbinde kin ile nefret duyguları aynı anda bulunamaz.
İslam ahlakının dayandığı ikinci prensip “merhamet”tir. Merhamet; her şeyin, her varlığın ve özellikle her insan ruhunun nefsimizden ziyade sevilmesidir Bu duygu, hürmetin insanın benliğinden taşarak âleme yayılması sonucu meydana gelmektedir. Merhameti bize tanıtmaya yarayan, merhametimizi besleyen, parlatan ibadet, oruç tutmaktır.
İslam ahlakının üçüncü esası “hizmet” olmaktadır. Hizmet, yaptığımız her hareketi, her işi Allah rızası için yapmak ve her hareketimizde Allah’ı aramaktır. İnsandaki merhamet duygusunun varlıklara çevrilen bir hareket halini alması sonucunda hizmet meydana gelir. Dolayısıyla da hizmet, bizi daima dolduran, bizden ayrıldıkça bizi azaltmayan tükenmez bir hazinemizdir. İnsan ancak insanlara hizmet sayesinde Allah’a varabilir veya Allah’ın sevgili bir kulu olabilir. Bu yüzden de müminin bütün hayatı halka hizmet hayatı olmalıdır. Hizmet ahlakını İslam’da sembolleştiren müessese zekat ibadeti olmaktadır.
- İlk bakışta “İsyan” ve “Ahlak” kavramları arasında olumlu bir bağlantı kurulmamaktadır. Oysa Nurettin Topçu, “İsyan Ahlakı” kavramını kullanıyor. Topçu “ahlak” ve “isyan” kavramlarını nasıl bir araya getiriyor, uzlaştırıyor ve nasıl bir isyan ahlakından bahsetmektedir?
Konuya başlarken bir yanlış anlamayı önlemek için Nurettin Topçu’nun Sorbonne Üniversitesi’nde savunmuş olduğu Doktora tezinin orijinal isminin “Uysallık ve İsyan/Conformisme et Revolte” (Paris 1934) olduğunu, ancak Türkçe’ye “İsyan Ahlakı” ismiyle tercüme 1995 yılında basıldığını (Dergah Yayınları, İstanbul 1995) belirtmeliyiz.
Topçu, ilk bakışta paradoks gibi görünen “isyan” ve “ahlâk” kavramlarını İsyan Ahlakı düşüncesi içerisinde yeni bir boyutta birleştirmiştir. Ahlâkta iradeyi “isyan” kavramı ile ifade etmiştir. Nurettin Topçu “isyan” kavramının muhatabı olarak Allah’ı almamıştır veya bu iki kavramı birbirinin karşıtı olarak konumlandırmamıştır. Çünkü düşünür “isyan” kavramıyla, ne Allah’a karşı bir başkaldırıyı, ne de nizam yıkıcı bir hareket ve ihtilâli veya anarşiyi kastetmiştir. “İsyan”ı Allah’a doğru bir ilerleme hareketi olarak ele almış ve bu kelimeyle; mükemmelliğe giden yolda önünü kesen her türlü engele karşı çıkmasını, iradenin sonsuza ulaşmak gayesiyle her çeşit menfaat ve tutkuya, nefsin sefaletleriyle ihtiraslarına, sonlu olan iyilik ve mutluluğa dahi başkaldıran sorumluluk idealini ifade etmektedir.
Nurettin Topçu’nun felsefi sisteminin en önemli tezlerinden birisi olan “İsyan ahlâkı”nı ahlâktaki iradenin karşılığı olarak kullanmakta ve sonsuz olanı sonlu olana tercih etme, sonsuza yönelme ve iradeyi dışarıdan çevreleyip tutsak eden dış şartlara karşı bir başkaldırı olarak kabul etmektedir. “İsyan ahlâkı”nı ise, iradenin sonsuza ulaşmak gayesiyle, her çeşit menfaat ve tutkuya, sonlu olan iyilik ve mutluluğa dahi başkaldıran sorumluluk ideali olarak tanımlamaktadır.
-Milliyetçi ve muhafazakâr kimliğiyle bilinen Nurettin Topçu’nun düşüncelerine olan ilgi hakkında neler söylemek istersiniz. Topçu’nun görüşleri düşünce dünyamızda gereği kadar yer bulabiliyor mu?
Nurettin Topçu, 1939 yılında İzmir’de öğretmenken Fikir ve San’atta Hareket Dergisini çıkarmaya başlamış ve vefatına kadar da bu dergiyi çıkarmıştır. Dergi etrafında Hareket Ekolü denen bir ekol oluşmuştur. Hareket Ekolü çerçevesinde ülkemizin fikir, düşünce ve siyaset sahnesinde yer almış birçok kişi yetişmiştir. Bununla birlikte Topçu’nun görüşlerinin hak ettiği değeri gördüğünü ve gençliğimizin onu yeterince tanıdığını, eserlerinden istifade ettiğini söyleyemem. Bununla birlikte son yirmi yılda Topçu ile ilgili daha fazla yazılıp çizilmekte, ona her platformda daha fazla yer veriliyor olması da beni mutlu etmektedir.