Türkiye’nin yakın tarihinin en netameli konularının başında askerin nasıl ve ne şekilde dini tedristen geçeceği meselesi gelmekteydi. Aslında temelde bir ihtiyaç olan bu konu, zamanla askere din eğitimin gerekli olup olmadığı meselesine getirilmiş ve en nihayetinde askere din derslerinin tamamen kaldırılmasına kadar varmıştır.
Mazisi askerlikle yoğrulan, yüce değerler için savaşmayı ve can vermeyi aziz bilen bir millet için askerlik sadece kuru bir cihangirlik davası değildi elbette. Bunun böyle olmadığını tarih yazmaktadır. Ama askeri ayakta tutan ve askere ruh veren başat âmil manevî değerlerle olan bağı nasıl sarsıldı ve tarihte nereden nereye geldi? Bunun cevaplarını büyük ölçüde bulabileceğimiz 1826’dan 1945’e Askerin Din Eğitimi ve Din Dersi Kitapları (Araştırma yay. Ankara, Ekim 2020, 224 s.) isimli eser Kamil Çoştu’nun kaleminden yayınlandı.
Kitabın ilk bölümü teşkil eden Askerin Din Eğitimi meselesinde yazar, 1730’lı yıllara dayandırdığı askeri kurumlarda başlayan modernleşme hareketinin 19. asrın ortasına doğru başlayan iptidaî-idadî ve rüştiyelerin tarihî arka planını teşkil ettiğini ifade etmiş. 19. Yüzyılda Avrupa’da dinin de dini kurumların da siyasal ve kamusal alandan çekildiğini ifade eden Çoştu, askeri kurumların da bundan nasibini aldığını söylüyor. 19. Yüzyıl modernleşme ve batılılaşma cereyanına uyum sağlamaya gayret eden Osmanlı’nın askerlik meselesinde aynı uyumu sağlamadığı bilakis dini eğitimin askeri kurumlarda daha profesyonelce verilmeye çalışıldığı da kitapta altı çizilen hususlardan. Askeri kurumların 19. yüzyılda yaşadığı bir diğer hususiyet ise dinin örgün eğitim kurumlarında bir branş dersi olarak girmesi zikrediliyor. Bu branş dersleri ilk önce askerî yapı içerisinde ihdas edilip, akabinde askerî imamlık müessesi (Tabur İmamları ve Alay Müftüleri) kadrolu ve daimi hale getirilmiştir.
19. yüzyılda askeri anlamda modernleşme hamlesi söz konusu olduğunda Osmanlı, askerlik müessesini dinden arındırmak yerine din dilini daha etkin kılarak süreci atlatmıştır. Kitabın da muhtevasını oluşturan değerlendirme döneminin başlangıcı olan 1826 tarihinin önemi burada ortaya çıkıyor. Yazar verdiği örnekte 1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nın ilgasına dair fermanın İstanbul Kadılığı Vekâyi Kâtibi ve Vak’a Nüvisi Esad Efendi (ö. H.1264/M.1848) tarafından Sultan Ahmed Camii’nde bir öğle namazından sonra minbere çıkılıp Sancak-ı Şerif öpüldükten sonra okunduğunu ve İstanbul kadılığı sicil defterine kaydedilen bu emr-i âlînin yüzden fazla sureti mahallelere gönderildiğini ifade ederek şunları ilave ediyor: “Belki de askerî modernleşme yolunda din dilinin en etkili kullanımına örnek, Yeniçeri Ocağı’nın yerine kurulan orduya verilen isimdir. Bu ordu, Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye yani Hazret-i Muhammed’in Muzaffer Askerleri anlamında olup, halkın benimsemesi ve askerin muzaffer olması için bu isim verilmiştir.” Nitekim kitapta askerin din eğitim-öğretiminin temeli Asâkir-i Mansure-i Muhammediye Kanunnamesi’ne dayandırılmaktadır.
Asâkir-i Mansure-i Muhammediye Kanunnamesi’nin ilanı sonrasında pek çok İlm-i Hâl basımı gerçekleşmiş. Bunlardan kitapta zikredilen eserlerden bazıları şunlardır: Ahmed İlmî’nin, İlm-i Hâl’i; Ali Nazima’nın, İdman Üçüncü Lâhika: Akâid-i İslâmiyeden İlmihal-i Kebir’i; Halim Sabit [Şıbay]’in, İlm-i Hâl’i; Hüseyin Hıfzı’nın, Sualli ve Cevablı Muhtasar İlmihal’i.
DİN EĞİTİMİNDE AKSEKİ İMZASI
Cumhuriyet dönemine gelinceye kadar inişli çıkışlı bir vaziyet arzeden askerin din eğitimi konusu, en nihayetinde kesintiye uğramamıştır. Cumhuriyet dönemine geçildiği vakit aynı hassasiyetlerin nispeten devam ettiği görülmekte. Bunun belki de en önemli emaresi Cumhuriyetin ilanı sonrası askerin din eğitimine yönelik olarak bazı kimselere eserler yazdırılması veya yarışmalar tertip edilmesidir. Öyle ki Erkân-ı Harbiye Umumî Reisi Fevzi Çakmak’ın Diyanet İşleri Riyaseti’ne yazdığı 26 Mart 1341 tarih ve 4003 sayılı tezkereye binaen eser hazırlayan Ahmet Hamdi Akseki’nin hazırlamış olduğu eser, bu alanda tekraren neşredilen en önemli eser olarak kitapta zikredilmektedir. Erkân-ı Harbiye-i Umumî Reisi Müşir Fevzi [Çakmak] imzasıyla yazılan yazı dikkat çekicidir: Diyanet İşleri Riyaset-i CelilesineOrdunun maneviyat dersleri içerisinde en mühim kısmı diyanete müteallik tedrisattır. Asker ilmihali olarak yazılmış bazı âsâr varsa da bunlar ya pek mufassal veyahut da efradın anlayamayacağı bir üslup ile tahrir kılınmışlardır. Binaenaleyh sade ve mülahhas bir ilmihâl kitabına ihtiyaç vardır. Ordunun bu ihtiyacının muhtasar bir risale tertip edilerek temin buyurulmasını hassaten istirham ederim. Bundan başka memleketimizde sa’y-ü amelin ne derecelerde geri kalmış olduğu malumdur. Orduya gelen gençleri tedrisât-ı diniyye ile sa’y ü amele teşvik için bu babdaki âyât-ı celile ve ehâdis-i şerife ile kısaca Türkçeye tercümelerinin levhalar halinde askerî dershanelerine taliki pek münasip olacaktır. Bu ümniyyenin husulünü teminen o gibi âyât ve ehâdis-i şerifenin bilistihraç irsâline inayet-i celilelerini ayrıca istirham eylerim. (s.67) Yazarın kitapta vurguladığı bir diğer husus ise 1945 yılına kadar Tabur İmamları ve Alay Müftülerinin fonksiyonlarının azalmış olmasına rağmen varlıklarının devam ettiğidir. Yazar, bu memuriyetlerin devam etmesini ise Mareşal Fevzi Çakmak’ın dine yakın mizacı ile irtibatlıyor. Yakın tarihe kadar basımı sürdürülen Ahmet Hamdi Akseki’nin Askerin Din Kitabı ve Şerâfettin Yaltkaya’nın Benim Dinim adlı kitapları da yine aynı dönem bastırılıp askerlere dağıtılmış olduğunu kitaptan okuyoruz.
Yakın tarihin eksik parçalarından addedebileceğimiz askerin din eğitimi ve askere dini neşriyat yapılması konusunun Kamil Çoştu’nun kaleminden tafsilatlı bir şekilde okumak ve değerlendirmek mümkün.