Tarihten güncele Arap Ortadoğu’sunda cereyan eden savaşların bölgenin sosyal, ekonomik ve siyasi yapısını etkilemekle birlikte, bu etkilerin salt bölgeyle sınırlı kalmadığı görülmüştür. Aktüel olması açısından Suriye iç savaşından sonra kitlesel olarak Avrupa kıtasına olan göçleri, bu göçlerin neticesinde Avrupa siyasetinin dönüşümünü ve Avrupa’da aşırı sağın ve popülist partilerin kıta Avrupası’nda bir tehlike olarak boy göstermesini, bu partilerin göçmen karşıtı bir diskuru benimsemelerini örnek olarak gösterebiliriz.
Bugün Avrupa kıtası, göçlerin etkilerini yoğun bir şekilde yaşamaktadır. Avrupa’ya sığınan göçmenlerin içinde yaşadıkları toplumlar tarafından kabullenmeyişi durumu ve maruz kaldıkları birtakım problemler, göçmenlerin toplumsal uyumunu güçleştiren faktörlerin başında gelmektedir. Avrupa’ya sığınan göçmenlerin Avrupa toplumları tarafından öteki/yabancı olarak görülmeleri, Avrupa’daki göçmen gençlerin ve kadınların cihadist örgütlere katılmalarına neden olmuştur. Örneğin; Avrupa’nın muhtelif ülkelerinden IŞİD’e katılan gençlerin ekseriyeti üzerinde yapılan araştırmalarda bu gerekçeler karşımıza çıkmaktadır.
Europolitika Dergisi’nde yayınlanan “Avrupa ve IŞİD” adlı makalemde[1], IŞİD’in Avrupa’daki etkisine, taraftar bulmasındaki gerekçelere ve Avrupa siyasetindeki akislerine değinmiştim. Çalışmamda IŞİD fenomeni üzerinden küresel cihadist örgütlerin Avrupa’da neden taraftar bulduğuna, bunların gerekçelerine işaret etmiştim: “Avrupa siyasetine baktığımızda Avrupa’da aşırı sağ, popülist partilerin popülaritelerini arttırdığını müşahede etmekteyiz. Avrupa siyasetin geldiği bu aşama, çok kültürlü, çok sesli bir toplum olan, insan hak ve özgürlükleri temel kabul eden AB üyesi ülkelerinin geleceği için endişe verici bir durum. Bugün Avrupa’daki Müslüman ve göçmen karşıtı politikalar, halkın göçmenlere yönelik sokaklarda gerçekleştirdikleri nümayişler, cami saldırıları vb. kötücül eylemler, Avrupa’da her daim varlığını koruyan, bazı dönemlerde ise hortlayan “yabancı düşmanlığının” gittikçe artmakta olduğunun bir karinesi. Bu durumun son zamanlarda hasıl olmasında Suriye iç savaşı sonrası Avrupa’ya olan göçler, IŞİD’in Avrupa’daki terör saldırıları gerekçe olmuştur. IŞİD’in özellikle varlık gösterdiği Irak ve Suriye’de ürettiği vahşet, Avrupa’ya olan göçün temel nedenlerinden birini teşkil etmiştir. Avrupa’ya olan göçü IŞİD’in Avrupa’daki saldırılarıyla birlikte ele aldığımızda bu durumun İslam ve yabancı karşıtlığını ortaya çıkardığını ve bunun Avrupa’nın muhtelif ülkelerinde son dönemlerde popülaritesini arttıran aşırı sağ partilerin siyasi ajandalarında önemli bir yer tuttuğunu görürüz. Meseleye şu zaviyeden baktığımızda, Avrupa’da aşırı sağın yükselişi ve artan İslamofobik saldırılar bir anlamda IŞİD’in Avrupa’daki amacını gerçekleştirmesine zemin hazırlamıştır. IŞİD’in Avrupa’daki saldırılarına koşut olarak artan İslamofobi karşısında dışlanan ve kendini bulunduğu ülkeye ait hissetmeyen, ikincil bir vatandaş olduğunu hisseden göçmenler, yabancılar gittikçe radikalleşebilmektedir.Göçmenlerin yaşadıkları gettolarda radikalleşmeleri, genelde küresel cihadist örgütler, özelde ise IŞİD için bir fırsat oluşturmaktadır. Bu şekilde IŞİD, Avrupa’da İslam karşıtı politikalara maruz kalan, aşırı sağ partilerin hedef gösterdiği radikalleşen kitleyi kendine çekmektedir.”
Son 5 yıldır Avrupa’da küresel cihadist örgütlerin eylemleri olmasa da, bundan 5 yıl önce IŞİD’in Avrupa’daki terör eylemleri, cihadist örgütlerin Avrupa topraklarında neden taraftar topladığı, Avrupa’daki göçmenlerin neden bu türden hareketlere katıldığı gibi durumlar, bugün Avrupalı liderlerin üzerinde durması gereken ciddi konular olmuştur. Ocak 2015’te Fransız hiciv dergisi Charlie Hebdo’nun Paris’teki ofisine yapılan saldırı ve daha sonra Belçika’daki engellenen saldırılar, Avrupa’nın kendi topraklarında zuhur eden terör eylemlerinin bir daha olmaması adına kendisine iyi bakmadığını, bir neden olarak da Avrupa vatandaşlığının sosyal ve ekonomik içermeye yönelik olmadığını bize göstermiştir. Bir örneklem olarak IŞİD üzerinde duralım. Bugün IŞİD’in küresel cihattaki liderliğini güvence altına almak için etkisini hissettirdiği coğrafyalardaki “zayıf ve çöken kurumlar”dan, “adaletsiz ortamlar”dan faydalandığını görürüz. Avrupa siyasetinin son yıllarda mülteci sorunsalından kaynaklı içine girmiş olduğu kriz durumu, Avrupa’da ırkçı partilerin göçmen karşıtı olan politikalarının dolaşımda olması, Avrupa’da göçmenlerin maruz kaldıkları anti-demokratik pratikler Avrupa ülkelerindeki göçmen genç ve kadınların cihadist örgütlere katılmasında önemli faktörler olmuştur. IŞİD’in Avrupa kıtasında taraftar bulmasında ismini zikrettiğim faktörler etkili olmuştur.
Kendi yaşadığı topraklarda şiddetten, savaştan kaçıp, bir “umut” olarak görülen Avrupa’ya gelen göçmenlerin iyi bir gelecek vaat eden bir projeye, bir vizyona inanmaları gerekir. Nitekim göçmenlerin Avrupa’da potansiyel bir düşman olarak görülmesi, bu inanca ket vurmaktadır. Avrupa’da göçmenlerin yaşadıkları ülkelerde maruz kaldıkları problemler, içinde yaşadıkları toplumlara entegre olmayışları durumu gibi problematikler, göçmenlerin umutlarının yerini hayal kırıklıklarına bırakmıştır. Bu durum, Avrupa’da cihadi bir neslin teşekkül etmesine, Avrupa’daki göçmenlerin radikalizme kayıp, cihadist örgütlere katılmalarına neden olmuştur. Bu katılımları önlemenin yolu göçmenlerin içinde yaşadıkları toplumlara entegrasyonunun sağlanmasıyla gerçekleşecektir.
Arap Baharı’ndan sonra, özellikle Suriye iç savaşıyla birlikte Avrupa’ya akan göçler, IŞİD’in eylemleri, Avrupa’da güvenlik kaygılarının artmasını beraberinde getirmişti. Avrupa siyasetinin geleceği açısından bir sorunsal da bu kaygıların temel hak ve özgürlüklere dayanması sonucunda “radikalizm”in galebe çalmasıdır. Güvenliğin başat bir politika olarak görülmesi, beraberinde demokrasinin hayat bulduğu bir kıta olarak görülen Avrupa’da demokrasinin geleceği açısından bir sorun olacaktır. Müslüman göçmenlerin Avrupalı bireyler gibi özgür yaşamaları, Avrupa toplumlarına entegre olmaları arzuladığımız bir düşüncedir. Kanaatimce, bu entegrasyonun başarıyla hayat bulması, Avrupa’da Müslüman göçmenlerin cihadist örgütlere katılımının önünü kesecektir. Burada vurgulanması gereken bir diğer önemli husus, Avrupa’nın muhtelif ülkelerinde -merkez siyaseti de kapsayacak şekilde- siyasetin çoğulcu, Müslüman göçmenleri kucaklayacak bir veçheye bürünmemesi durumudur. Aşırı sağ ve popülist partilerin Avrupa siyasetinde popülaritesini arttırması buna işarettir. Bugün bu tehlike her ne kadar Avrupa kıtasının tamamına yayılmış olmasa da topyekûn olarak ortadan kalkmadığını söylemek mümkün. Güvenlik kaygılarının eskiye nazaran bugün Avrupalı bireylerin zihnini meşgul etmesi, kendi topraklarında yaşayan Müslüman göçmenlere yönelik bakış açısını olumsuz etkilemeye devam edecektir.
Cihadist örgütlerin Avrupa’daki eylemleri yaratan faktörlerin çözüme kavuşturulamayışı durumu, Avrupa’daki ekonomik resesyonun toplum üzerindeki etkileri neticesinde ortaya çıkan ekonomik kaygılar ve bunun üzerinden şekillenen göçmenlere yönelik dışlayıcı politikalar, toplumun göçmenlere yönelik “öteki”, gelecek yıllarda Avrupa demokrasisinin önünde çözümü beklenen sorunlar olarak duracaktır. Avrupa’nın geleceği açısından cihadist örgütlerin yükselişinin önünün kesilmesinde mültecileri kucaklayacak, ikincil bir vatandaş derecesine indirgemeyecek, her anlamda topluma entegre edecek bir siyasi vizyonun ivediliği aciliyet arz etmektedir. Cihadist örgütlerin Avrupa’da taraftar bulması, bir anlamda Avrupa’nın güvenliğine olumsuz etki edecektir. Bu durumu bir kriz olarak telakki edebiliriz. Krizden çıkışın en önemli yollarından birisi de Avrupa’nın güvenliği öncelik alan politikalardan vazgeçip, Müslüman göçmenlerin Avrupa toplumlarıyla bütünleşmeleri yönünde maruz kaldıkları sosyal, kültürel ve ekonomik zorlukları ortadan kaldıracak politikaların geliştirilmesi olacaktır.
Suat AYHAN