2 Punto TRT Senaryo Günleri’nin konuklarından birisi de usta yönetmen Oscar Ödüllü Asghar Farhadi idi. Elly Hakkında (2009), Bir Ayrılık (2011), Geçmiş (2013), Satıcı (2016), Herkes Biliyor (2018) filmleriyle büyük beğeni toplayan yönetmen ile yönetmen Faysal Soysal’ın moderatörlüğünde bir masterclass gerçekleştirildi ve katılımcıların sorularını cevaplandırdı. Bizi duygu dünyamızın merkezine çocukluğumuzun götüreceğine inandığını söyleyen Farhadi, “Bana göre yola çıkarken şunu bilmememiz aslında daha etkileyici, bu film nereye gidecek. Bir manifestosu ya da ideolojisi olan filmler kalıcı olmazlar, çünkü o filmler aslında yönetmenlerin kalbinden değil akıllarından çıkan eserlerdir. Farsçada bir mısramız var, eğer bir cümle kalpten gelirse ancak o zaman kalbe oturur” yorumunu yaptı. Sinema ve edebiyatı aşk ve şiddetin iki farklı noktadan beslediğine dikkat çeken Farhadi’ye göre, “Bütün duygular bu ikisinin birbirine saldırısı ya da kaynaşmasından ortaya çıkar. Dünyanın her tarafında aşk var ve ona saldıran şiddet. Yaşadığımız modern dönem bu iki duygunun anlatım şeklini, bunların anlatıldığı dilin formunu etkiliyor.”
***
Hem Türk hem İran kültürünün birbirine yakın olduğunu dile getiren Farhadi, şunları söylüyor: “Bu sebeple Türkiye’deyken kendimi yabancı bir yerdeymişim gibi hissetmiyorum. Senaryo yazarken Brezilya ya da başka bir yerdeki insanın benim filmimi anlayıp anlamayacağı üzerine düşünmem. Şunu soruyorum aslında kendime, bu yazdığım senaryo ya da diyalog benim tarafımdan anlaşıldı ve bundan memnun kaldıysam dünyanın başka yerindeki insan da bundan etkilenecektir. Yönetmen eğer kendi filminden mutmainse bu farklı kültürdeki insanları da etkileyecektir.Kültürü tanıtmak adına yapılan filmler genelde çok daha turistik olmakta. Siz bir ailede doğuyorsunuz ve okulda bir şeyler öğreniyorsunuz, tüm bunlar kültürün oluşumunda rol sahibi. Bütün bunlar senaryolarınıza, diyaloglarınıza yansır. Reklamını yapmak yerine gönülden, samimi bir biçimde içinizdekileri yazmak önemli.”
İran sinemasının dünyada başarı yakalamasının sebepleri üzerinde de duran yönetmen Farhadi, “İlk olarak İran sineması başlangıçta bir tepki sinemasıydı, Avrupa ve Holluwood sinemasına karşı. Artık sinema seyircisi sokaktaki gerçek hayatı görmek istiyordu. İran filmlerinde gördüğünüz farklılık aslında hayata bakış açısıdır” diyor ve şöyle devam ediyor: “Benim zihnimde hayat ve gerçeklik arasındaki fark nedir? Örneğin bir öğrenci düşünün acelesi var, okula yetişmeye çalışıyor ama tam kapıdan çıkarken yaşlı babası ondan bir bardak su istiyor. Acelesi olduğu için suyu vermeden evden çıkıyor. Bu çocuk hızlıca ayakkabısını giyip okula gidiyor, gece yorgun argın eve geliyor. Sizce bu olay bu şekilde anlatıldığında ilgi çekici bir hadise mi? Bunu bu şekilde sinemaya aktarırsam ilgi çekici olmayan bir tekrardan ibaret olur. Ama o çocuk eve döndüğünde bir kalabalık ile karşılaşsa ve babası ölmüş olsa o zaman bu hikâye başka bir boyut kazanır. Artık o çocuk ömrünün kalan diğer yarısında hep şunu düşünecektir: O bir bardak suyu neden babama vermedim? Ya da şunu soracak: Neden eve geç geldim? Ne zaman bir bardak su içse babasını hatırlayacaktır.
Biz aslında sinema ile bunu yapıyoruz, gerçekliğe bir buhran, sorun, çatışma ekliyoruz”