İlk dönem Haricileri, Şiileri ve Zeydileri ayaklanmaya sevk eden sebep Beni Ümeyye hanedanının iktidarı gayrimeşru yollarla ele geçirmesi; iktidarda kalmak için kamu bütçesini onlara itaat eden kimselere dağıtıp kendilerine payanda olacak mütegallibe zümreler oluşturması ve elbette adaletsiz bir iktidarı kelam ve akaidle meşrulaştırmaya kalkışmasıdır.
Hz. Hüseyin ve Zeyd bin Ali ayaklanmayı vecibe kabul ettiler. Hz. Peygamber'in sünnetinden ayrılan, ilk iki halifenin tatbikatını kulak arkası atan bir yönetime itaat edilemezdi. Hem ilk Şiiler hem Zeydiler, hiç değilse Kur'an ve Sünnet'ten ayrılmadığı, adaletle yönettiği takdirde seçimle gelen halifelere de itaat etmekten geri kalmadılar. Hatta Ehl-i Beyt'in seçkin ferdi olan Zeyd bin Ali'nin Irak valisi Yusuf bin Ömer es Sakafi'ye yenilip şehid edilmesine yol açan sebebin ilk iki halife hakkında izhar ettiği düşünceleri olduğunu söyleyebiliriz. Onu, başlarına geçip ayaklansın diye davet eden Kufeliler, tam askeri harekâta geçileceği sırada “İlk iki Halife (Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer) hakkında ne düşünüyorsun?” diye sorduklarında, Zeyd bin Ali “Haklarında iyilikten başka bir şey bilmiyorum, babamdan da haklarında iyilikten başka bir şey duymadım” deyince Kufeliler, iki halifeye lanet etmedikçe ona katılmayacakları tehdidinde bulundular. Reddedince, onu terk ettiler. İşte bu olay üzerine “rafiza” dendi ki, terk edenler, yalnız bırakanlar manasında literatüre “rafızi” kelimesi girmiş oldu.
Zeyd bin Ali ve takipçilerinin ilk iki halife hakkındaki düşünceleri şuydu: “Ali en yüksek derecede fazilet sahibidir. Ancak efdal (daha erdemli) dururken, mefdul (daha az erdemli) de başkan olabilir. Evet, Ehl-i Beyt imamları imamete layıktır ama Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer Kur'an ve Sünnet'e göre hükmedip adil davrandılar, bundan dolayı tekfir edilemezler. Hz. Peygamber'in iki arkadaşıdır, onunla birlikte cihad ettiler, Hz. Ali de onlardan razıydı.” Zeydiler, Hz. Osman'ın ilk 6 yılına kadarki dönemin (632-650) meşruiyetini temellendirmek gayesiyle Hz. Peygamber'in Hz. Ali'yi “gizli yollar”la vasiyet ettiğini bile iddia ettiler. Onlara göre ilk halifelerin seçilmesiyle fitne ateşi söndürülmüştü. Belki Hz. Ali'nin Hz. Peygamber'den sonra hemen seçilmemesinin sosyo-politik hikmeti dahi aranabilirdi. Çünkü Zeydilere göre Ali müşriklerle en çok savaşan insandı, sonradan Müslüman olan çok sayıda insanın babasını, kardeşini, yakınını öldürmüştü. Bu insanların gönülleri Ali'ye kırgındı, o seçilseydi, belki başkanlığını zor kabullenebilirlerdi.
Zeyd bin Ali'nin ilk iki ve hatta ilk 6 yıllık dönemi itibariyle üçüncü halife hakkındaki şahitliği bu ise bu demektir ki, siyasi rejimi kabul edip halifeye itaat etmenin temeldeki faktörü, yönetimin hukukun üstünlüğüne (Kur'an ve Sünnet'e) olan samimi bağlılığı, adaleti tesis etmesi ve herkesin yöneticileri serbestçe eleştirmesi, ifade özgürlüğüne sahip olmasıdır. Bu, o günkü şartlar içinde “siyasal katılım”ı ifade eder.
Haricilerin, Şiilerin ve Zeydilerin, Hz. Ali'den sonra ayaklanmalarının hakiki sebebi hilafetin Beni Ümeyye'nin mülküne geçip saltanata dönüşmesiyle hukukun üstünlüğünden, adil bir yönetimden ümitlerini kesmeleri ve elbette Beni Ümeyye'nin zulüm ve zorbalığı ile kabile asabiyetinden beslenen siyasetleri oldu.
Ehl-i Beyt imamları arasında ilk görüş ayrılıkları çıkmasının sebebi, “kıyam mı, temkin mi?” sorusuna Muhammed Bakır ve Ca'fer es Sadık'ın “temkin”, Zeyd bin Ali'nin “kıyam” cevabı vermesinden kaynaklanır. Zeyd bin Ali, “İmam olacak kişi kılıcını çeker, halifelik için mücadele ederse ona katılmak vaciptir” deyince, kardeşi Muhammed Bakır, ona “Demek oluyor ki sana göre baban (Ali bin Hüseyin/Zeynelabidin) imam değildir, çünkü imam olmak için huruç etmedi” demiştir. Zeyd bin Ali'ye göre imam kılıç çekip ayaklanmalıydı, Muhammed Bakır'a göre, imam Müslümanların irfan, ilim ve sosyal-sivil ahlaki hayatını inşa ederek de görevini yerine getirebilirdi.
“Suyun suya benzediği gibi, dün bugüne benzer.” Bugün de hukuk, adalet, katılım ve özgürlük yoksa barış ve huzur da olmaz.