Ahmet Hakan, gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Abdülhamit Bilici'nin, Türkiye'nin otoriterlikten faşizme kayma eğilimine işaret ederken verdiği Hitler dönemi Almanyası örneğine kızmış.
Bilici'nin haklı ikazına şiddetle itiraz ederken, Türkiye'nin son dönemlerde başına gelen bütün kötülüklerden Hizmet'i sorumlu tutar bir duruşu temellük ediyor.
Diken'deki bir köşede ‘bırakın, Arınç konuşsun' türü yerinde bir analiz okurken, birden Hizmet'e ayrılmış bir bölümle karşılaşıyorsunuz.
Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Mustafa Balbay'ın köşesinin kapanması üzerine yaptığı açıklamada, bir paragraf Hizmet'e ayırmış. Balbay'a haksızlık yapıldığını teslim eden Atalay, “Ama bu haksızlığın, hukuksuzluğun sorumlularını herkes biliyor: AKP iktidarı tarafından önü açılan, desteklenen, işbirliği yapılan ve ne istedilerse verildiği açık açık ikrar edilen, emniyet ve yargı içinde örgütlenmiş yasa dışı bir oluşum” diyor.
Aydın Doğan, PKK terörüyle mücadelede devletin yanında olduğunu bu aralar sık sık deklare ederken, araya bir ‘paralelle mücadele' ifadesi koymaya hususiyle özen gösteriyor. İktidarı eleştirenlerin ya da iktidara yanaşmaya çalışanların söylediklerinin ya da duruşlarının gerçekliği ‘paralele' ne kadar vurdukları ile orantılı hale geliyor. Bu tahliller ya da daha doğru ifadesi ile fırsatçı yaklaşım, Erdoğan'ın anlattığı hikâyeyi tahkim etmeye yarıyor.
Bu resmin şöyle bir alt hikâyesi de var. Türkiye'deki bütün içtimai ve siyasi gruplar kendi özeleştirilerini yapıp bitirdiler, herkesle helalleştiler, günahlarının kefaretini ödeyip bir ‘tabula rasa' açtılar. Bu ‘arınmadan' bir tek Hizmet Hareketi beri duruyor. Türkiye'yi takip etmeyen biri bu tartışmalardan Türkiye'yi son 10 yıldır Fethullah Gülen isimli bir başbakanın yönettiği kanaatine ulaşabilir. Ülkenin son 15 yılına damga vuran Erdoğan, Gül, Arınç gibi siyasetçilerin gönülleri el vermese de, içlerinden isyan da etseler Gülen'in emirlerini yerine getirmekten başka bir kabahatleri olmadığı vehmine kapılabilir.
İktidar kim yahu bu memlekette yıllardır?
Havuz medyasının iddia ettiği gibi bir anlığına varsayalım ki Gülen, anayasa referandumunun yapıldığı 12 Eylül 2010'dan başlayarak ülkeyi birkaç yıl yönetti. Hizmet'in, 100 yıla yaklaşan Cumhuriyet'in neredeyse bütün günahlarını bu kısa zaman aralığına sıkıştırabilmiş olması gerekiyor. Fakat artık bütün Türkiye gayet iyi biliyor ki, siyasi hırsı ve siyaset mühendisliği açısından seleflerinden fersah fersah ileride olan Erdoğan gibi bir politikacının olduğu ülkede ne böyle bir durum tahayyül edilebilir ne de herhangi bir cemaat, grup buna cüret edebilir.
Erdoğan rejimi çatlamaya başladığında bugün Hizmet üzerinden arınanlar, Nedim Şener'den kimin nefret ettiğini, İlker Başbuğ'un tutuklanma emrini kimin bizzat verdiğini, Büşra Ersanlı hadisesini hepimizden önce konuşup yazmaya başlayacak. Aydın Doğan da, Ahmet Hakan da sık sık atıf yaptıkları vergi soruşturmalarında nedense dönemin başbakanına dolaylı sorumluluk atfetme endişesi taşıyor. Erdoğan'ın ifadesi ile ‘ırkçı Pensilvanya' tasfiye edildi ama 1990'larda mezralar yakılırken artık şehir merkezleri ateşe veriliyor. İnsaflı HDP'lilerin söylediği gibi, hani KCK tutuklamalarını paraleller yapıyordu? Hizmet kadroları tasfiye edildikçe memleket düzelecekken sadece bir netice ortaya çıktı: Otoriter bir lider, ılımlı, radikal demeden bütün muhaliflerini susturup, iktidarını tahkim etti.
Doğru tespit Erdoğan'ın Hizmet'e gönül vermiş devlet görevlilerini menfaatlerine hizmet ettikçe kullandığıdır. Bu kişiler tasfiye edildikçe Kürt meselesinin çözülmesi, Ermeni lobilerinin havlu atması, ticaretin patlaması, kişi başına düşen gelirin AB ortalamasına yaklaşması, ezcümle memleketin güllük gülistanlık olması beklenirdi. Hizmet eleştirisini ‘besmeleye' dönüştürenlerin mukayeseli bir analiz yapmaları, bu topluma borçlarıdır.