İlk kitabını okurla buluşturan Badrawy Ali, “Susadığımda su yolunu, acıktığımda fırını bulma anahtarıydı Türkçe. Bu kitapta ne işlendiyse su ve ekmekten ibaretti. Susadım, acıktım ve yazdım” diyor.
İlk eseriniz yayınlandığında neler hissettiniz?
Ayna Kavgası’nı ilk ben de okurlar gibi Tüyap Kitap Fuarı’nda elime almıştım. Senelerdir bir aidiyet-aidiyetsizlik meselesi var hayatımda ve bu eser birçok kara bulutu dağıtmış desem mübalağa olmaz. İçimden geçen ilk sözler bu şekildeydi: İlk kitabım bir şiir kitabıdır. Sanat ve edebiyat âleminin gözdesi ve mahya taşıdır şiir. "Ne âlâ, yabancı bir dille yazdı" diye hayrete kaçan bazı düşünceler doğmuş, doğabilir; buna hacet yoktur. Hiçbir şair yoktur ki yabancı dille şiir söylesin. Söylediyse o dil kendisine yabancı değildir. Yunus Emre çiçeğe sorduğunda, çiçek lisanına ezelden beri vakıf olduğu bize malum olmuştur. Yerini ve mesken edineceği gönül ve akılları bulması temennisiyle.
Kitabınızı elinize alınca ilk olarak ne yaptınız?
Kitabı elime alır almaz “Buzağıların Sütten Kesilmemiş Günahları” adlı şiiri okudum. Sonrasında şimdi ne yapmam gerek diye düşüncelerin kıyısında dolaştım. Ahlâk her muhite sirayet eder. Ustalarımızdan öğrendiğimiz gibi isyan ahlâkı varsa, ahlâk nizamı varsa şiir hırkasında da isyan, ahlâk ve nizam birer desenli kol gibi işlevselliği ve estetiğiyle işin başındadır. İsyanım, ahlâkım ve nizamım nedir diye biraz tefekkür ettikten sonra dostlara kitabı imzalamaya başladım.
Kitabınızı ilk kime imzaladınız?
Şiir ve yazılarımın mürettibi ve baş editörü sevgili hayat eşime.
Yazmaya nasıl başladınız?
On beş yaşıma kadar Türkiye veya Türkçeden haberim yoktu. Türkçe benim için bir mecburiyet lisanı mahiyetindeydi. Bu bereketli topraklara geldikten sonra fazla olan tabakalar yavaşça silikleşmeye başlamıştı. Susadığımda su yolunu, acıktığımda fırını bulma anahtarıydı Türkçe. Bu kitapta ne işlendiyse su ve ekmekten ibaretti. Susadım, acıktım ve yazdım. Edebiyat, mûsiki ve mimarî beni derinden tesir etti ve hayatın zorluklarıyla harmanlanarak kalem kımlandı.
Gece mi yazarsınız, gündüz mü?
Gece uyumak için, uyku naz yaparsa düşünmek içindir. Geceleyin tasarladım, sabahleyin yazdım. Karanlıkta sağda solda bulduğum kâğıt parçalarına önümü görmeden aldığım not sayısı az değildir. Sabah kalktığımda birbirine giren o cümleleri çözümlemek her seferde imkân dahilinde olmadı.
Defter mi, bilgisayar mı?
Her zaman kâğıda döktüm. Mimarî eğitim ve çalışmalarımda da önce kâğıt üzerinde eskizler karalayarak epeyce bir yol kat ederim. Bilgisayar çoğu vakitte bir sunma aracı. Şiir, yazı ve mektupların ilk çehresi kağıtlarda belli olur. Ayna Kavgası’ndaki şiirlerin her biri on, yirmi müsvedde kağıdına sahip; arkalı önlü, çapraz ve üst üste notlar ve mısralar taşıyor. Elbette deneme ve öykü gibi bazı çalışmalarımda bilgisayarda ilerleme ihtiyacı duyuyorum, lakin kâğıt ve kalem her vakit tetiktedir. Klavyesiz kâğıt bulunur ama gerekse bile kağıtsız klavyeyi pek kullanabilen bir insan değilim.
Ahmet Ergin’in ilk kitabı Hayat Bir Sahne, Uzam Yayınları etiketiyle okurla buluştu. Ergin, “Kitabın yayınlanacağıyla ilgili e- postayı aldığımda çok mutlu olmuştum. İş yerindeyim, kimsenin olmadığı bir anda sevinç çığlığı atmıştım” diyor.
İlk eseriniz yayınlandığında neler hissettiniz?
Uzun zamandır dergilere öyküler gönderiyorum. Her ay dergi kapaklarında ismimi aramak heyecan verici, güzel bir duygu. İsminizin bir dergide olması gurur verici lakin bir kitapta kendi isminizi görmek anlatılmaz bir mutluluk. Kitabın yayınlanacağıyla ilgili e- postayı aldığımda çok mutlu olmuştum. İş yerindeyim, kimsenin olmadığı bir anda sevinç çığlığı atmıştım. Çok heyecanlı bir süreçti. Mutluluk ve gururu aynı anda hissettim. Ve tabii şükrettim.
Kitabınızı elinize alınca ilk olarak ne yaptınız?
Kitaplar kargoya verildi ama bir türlü elime ulaşmıyordu. Yayınevi, kitapların ulaşıp ulaşmadığını soruyordu. Heyecanla bekliyordum. Uzun sayılabilecek beklemenin ardından işten eve döndüğüm bir gün Uzam yayınlarından bir koli geldiğini gördüm. Kitabımı elime alıp sayfalarını hızlı hızlı çevirdim. Eşime, çocuklarıma gösterdim ve fotoğrafını çekip editörüme gönderdim.
Kitabınızı ilk kime imzaladınız?
Sevgili eşim Ezgi’ ye imzaladım. İlk imzanı bana atmalısın, dedi. Çok beceremesem de büyük bir heyecanla bir şeyler karalayıp imzaladım. Ara ara açıp ilk imzamın acemiliğine bakarım.
Yazmaya nasıl başladınız?
Kitaplar dolu bir evde büyümedim. Okumanın büyülü dünyasıyla geç tanışmış biriyim ama kitaplarla ünsiyet kurduktan sonra sürekli bir okuma alışkanlığım oldu. Okumanın hazzına ulaşmış biriyim. Çok okumak yazmanın ön koşulu sanırım. Okudukça bir şeyler yazma isteği oluyor. Üniversitedeki şiir okumalarımdan ilhamla heceyle şiir denmelerim oldu ilkin. Seviyordum ahenkli şiirler yazmayı ama şiir değildi benim mecram, hissediyordum. Üniversite sonrası öykü karalamaya başladım. Öykü yazabiliyordum. Bir kurgunun peşine düşmek çok hoştu. Öykü, şiirle arama girdi. Bir daha şiir yazmadım, yazamadım da. Öykü, aradığım türdü. Bir dönem yoğun bir öykü yazmam oldu. Neredeyse her gün yazıyordum. Öykülerimi dergilere göndermeye başladım. İlk öyküm yayımlanınca çok mutlu olmuştum. Sonrası da daha çok yazmaya ve dergilere öyküler göndermeye başladım. Dergilerde görünür olmak iyi hissettiriyordu. Yayımlanmış öykülerimin sayısı artınca kitap fikri kaçınılmaz oldu ve Uzam Yayınları, Kültür ve Turizm Bakanlığının Edebiyat Eserlerini Destekleme Projesi’yle Hayat Bir Sahne’nin sahneye çıkmasına vesile oldu.
Gece mi yazarsınız, gündüz mü?
Hiç fark etmez. Bir kurgum varsa öykü zihnimde dolaşmaya başlamışsa anın hiçbir önemi olmaz. Gece yataktan kalkarak yazdığım da olmuştur, sabahın ilk ışıklarıyla da günün herhangi bir anında da. Zihnimde öyküye dair bir şeyler belirirse nerede ve ne zaman olduğunu fark etmez, hemen yazmaya başlarım. O an yazmazsam bir şeyleri unutacak olmaktan korkarım. İşte, evde, sokakta, yolculukta; gündüz ya da gece hemen bir kenara çekilir yazmaya koyulurum. Kurgu kaybolmasın isterim. Hiç olmadık anlarda bile yazabilirim. Yazmasam rahat edemem.
Defter mi, bilgisayar mı?
İlk öykü denemelerim hariç hep cep telefonuma yazarım. Deftere yazamıyorum. Telefonum her an yanımda olduğundan pratik oluyor. Nerede ve ne zaman bir öykü belirse hemen telefonuma sarılır, yazmaya başlarım. Hızlı ve kolay oluyor benim için. Her an ulaşılabilir olması da bunda etkili. Masa başına ya da bilgisayarın karşısına geçip de bir öykü yazdığım olmamıştır hiç. Olmuyor da. Oturup yazayım diyemiyorum. Genelde anlık ilhamlarla yazıyorum. Öykülerimi yazdıktan sonra bilgisayarda düzenleyip son şeklini veriyorum.