Faruk Önalan - Yazar
Siyaset, sadece iç siyasette değil dış politikada da vizyon sahibi olmayı gerektirir. Suriye iç savaşı özelinde bakıldığında Türkiye’deki muhalefetin öngörüsünün dar açılı ve vizyonsuz olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Yüzbinlerce insanın hayatını kaybettiği, milyonlarcasının mülteci durumuna düştüğü yaklaşık on dört yıl süren bir iç savaş sonrasında Esed rejimi yıkıldı. Muhalif grupların birlik içerisinde belirli bir koordinasyonla hareket etmesi Suriye devrimini taçlandıran en önemli unsurdur. Halep, Hama, Humus ve nihayetinde başkent Şam’ın alınmasıyla 61 yıllık Baas, 54 yıllık Esed rejimi yerle yeksan olmuştur.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sürecin başından beri vicdani bir tutum sergilerken başta CHP olmak üzere muhalefet partilerimizin çoğunluğu tarihin doğru tarafında yer alamamışlardır. Şam rejiminin çökmesine saatler kala dahi tüm gücünü yitirmiş Beşşar Esed ile diyalog kurulmasını isteyen ve rejimin asla işlevselliği olmayan genel af kararına atıf yapan ana muhalefetin bu yaklaşımı kendi taraftarlarınca da tepkiyle karşılanmıştır. Zira beklenti içinde oldukları Esed, ailesiyle birlikte Şam’dan kaçarak Moskova’ya sığınmıştır. Bu arada uzun yıllardır uzlaşılması istenen Esed’in ilk şart olarak Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Suriye’den tamamen çekilmesini talep etmesinin, şartlar göz önüne alındığında asla kabul edilebilirliği mümkün değildi. Zira TSK’nın çekildiği alanlara (Fırat Kalkanı, Zeytindalı, Barış Pınarı, Bahar Kalkanı Harekât bölgeleri) terör örgütü PKK/SDG’nin yerleşmesi kaçınılmazdı -ki son bir haftada yaşananlar bu olasılığı teyit etmiştir.
Esed’in kaçtıktan sonra geride bıraktığı enkazın, zulmün boyutları ise dehşet vericidir. Suriye Milli Ordusu’nun kapılarını açtığı cezaevlerinde yüzbinlerce insan özgürlüğüne kavuşmuştur. Cezaevi değil tam manasıyla işkence merkezi olan bu binalarda on binlerce mazlum, ilk çıktıklarında hangi yılda olduklarını, iktidarda -2000 yılında ölen- Hafız Esed’in olup olmadığı sorusunu sormuştur. Cezaevinde doğan küçük bir çocuğun (rejim subaylarının annesine tecavüz etmesiyle dünyaya gelmiş) kuşu, ağacı, kelebeği dahi bilmiyor oluşu Baas rejiminin vahşetini gözler önüne seren milyonlarca örnekten sadece biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Trajedinin en korkunç boyutuna ise Şam’daki Sednaya Hapishanesinde akıllara durgunluk veren görüntülerde karşılaşılmıştır. Sednaya Askeri Cezaevi, Esed rejiminin muhalifleri ve diğer tutukluları tuttuğu, işkence ve infazların gerçekleşmesiyle ünlenmiş, “İnsan mezbahası” olarak adlandırılan bu cezaevinde binlerce kişi işkencelerle öldürülmüş, binlercesi ise akli melekelerini yitirmiştir. Hapishanenin yerin altındaki üç katına zorlukla girilebilmiştir. Ve bu zulümden İran yanlısı milislerin ve Hizbullah’ın habersiz olduğu düşünülemez. İnsanlık dışı uygulamaların gün geçtikçe tüm dehşetiyle ortaya çıkmasına rağmen hâlâ cani rejimi aklamaya çalışanların olması ise kabul edilebilecek bir durum değildir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye iç savaşının ilk günlerinden bugüne insani bir politika yürütmüştür. Son yapılan Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçim sürecinde dahi vicdani duruşundan geri adım atmamıştır. “Mültecileri ne kadar ağırlamayı düşünüyorsunuz?” sorusuna “ ‘Ben gelince bunları tekrar ülkelerine gönderirim. Türkiye’de yaşatmam.’ Ben şahsen böyle bir anlayışa taraftar değilim. Bu bir defa zulüm olur.” cevabı Türk Dış Politikasının insan odaklı duruşunun özeti olarak görülmektedir. Başta ana muhalefet olmak üzere muhalefet partilerinin mülteciler üzerinden özellikle seçim dönemlerinde bu tür algı politikaları yürütmelerinin yanlışlığı önümüzdeki yıllarda çok daha net ortaya çıkacaktır.
Esed rejiminin yıkılmasıyla, milyonlarca mülteci gönüllü olarak ülkelerine dönüş yolculuğu içindeler. Küllerinden doğan yeni Suriye’de Türkçe konuşan ve Türkiye’ye sempati duyan milyonlarca Suriyelinin varlığı, değerini çok sonradan hissedeceğimiz oldukça önemli ve stratejik bir noktadır. Buradan çıkışla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yıllar önce sarf ettiği şu sözler bugün daha bir anlam kazanmaktadır. “CHP yarın Şam’a gidecek yüz bulamayacak göreceksiniz ama inşallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız. O gün de yakın. İnşallah Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camii’nde namazımızı da kılacağız. Bilali Habeşi’nin, İbn-i Arabi’nin türbesinde, Süleymaniye Külliyesi’nde, Hicaz Demiryolu İstasyonu’nda kardeşliğimiz için özgürce dua edeceğiz.”
Tarih bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın haklı duruşunu ve tutumunu yeniden göstermiştir. Öte yandan Rusya ve İran’dan gelen yorumlar Türkiye’nin stratejik hamlelerindeki başarısını teyit etmektedir. Financial Times gazetesi , Suriye’de oluşacak yeni durumdan en fazla Erdoğan’ın kazançlı çıkabileceğini yazdı. Libya, Suriye, Karabağ ve diğer sahalarda Erdoğan’ın desteklediği tarafların kazandığı bunun da Türkiye’yi bölgede daha iddialı ve güçlü bir konuma getireceği önde gelen analistler tarafından da dile getirilmektedir. 911 kilometrelik Suriye-Türkiye sınırı boyunca iş ve ticaret ilişkilerinin yeniden başlaması ve ülkenin yeniden inşası noktasında kazanılacak milyarlarca dolar Türk ekonomisine önemli katkı sunacaktır.
Trump Dönemi Ulusal şşşİstihbarat Direktörü Richard Grenell de Suriye politikasından dolayı Beyaz Saray yönetimini sertçe eleştirmiş; “Joe Biden Suriye’de gelişen kaos konusunda NATO müttefikimiz Türkiye ile birlikte çalışacağını söylemedi. 1952’den beri NATO müttefiki olan Türkiye’yi görmezden gelmek aptallıktır. Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Hıristiyanları ve diğer azınlıkları koruma konusunda net olmuştur.” açıklamasında bulundu.
Sonuç olarak; özellikle dış politikada ideolojik yaklaşımlar sorunların çözülmesi bir yana kısa, orta ya da uzun vadede daha büyük problemlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu yüzdendir ki vizyon sahibi liderlik hayati önem arz etmektedir. Suriye özelinde, Baas sempatizanlığı altında yaşanan ideolojik körlüğün ne iç ne de dış siyasette yerinin olmadığı bir kez daha anlaşılmıştır…
Suriye devriminden çıkarılacak dersler