Dr. Emine Çelik - Uluslararası Güvenlik Uzmanı
13 yıldır Suriye’de devam eden iç savaş Esed rejiminin düşmesiyle sona ermişe benziyor. Rejimin ortadan kalkması, ülke içi ve dışındaki birçok Suriyelinin büyük bir sevinç gösterisiyle karşılanması, uluslararası alanlarda büyük değişimlere kapı aralayacağını gösteriyor. Uluslararası insani kriz ve terörle mücadele ise söz konusu değişimin başat noktalarını oluşturuyor.
İlk olarak, Suriye’de Esed rejiminin, terör örgütleri DEAŞ ve PKK/YPG/SDG’nin alan hakimiyeti bağlamında gerçekleştirmiş oldukları acımasız saldırılar; Suriye iç savaşı itibarıyla ülkedeki insanları ülke içinde ve dışında yerinden ettiği bilinen bir gerçek. Suriye’deki savaştan kaçan Suriyelilerin güvenli ve insani bir yaşama erişebilmek adına Akdeniz’deki yaşam mücadelesi uluslararası kamuoyunun vicdanını sızlatan ve hafızalardan silinmeyecek görüntüler olarak kalacak.
Muhaliflerin Şam’ı ele geçirmesi ve Esad’ın ülkeden kaçışının akabinde Suriye’nin iktisadi ve toplumsal olarak yeniden inşası “sancılı bir süreç” olmakla birlikte; Türkiye Dışişleri bakanı Fidan’ın da önemini vurguladığı gibi kamu kurum ve kuruluşların yapısının korunması, insanların can ve mal güvenliğinin sağlanması ve yerlerinden edilmiş Suriyeli mültecilerin ülkelerine dönmesi önemli bir nokta. Güvenli bir şekilde insanların ülkeye dönmelerinde bir diğer önemli nokta ise terör yapılarının ülkede canlanmasını engellemek. Bu bağlamda da muhaliflerin söylemlerinde tüm Suriyelileri kapsayıcı bir dil kullandığı, yeni inşa edilecek yönetimin etnik, dini bir ayırıma gitmeyeceği ve demokratik bir yapının oluşturulması için çabalayacaklarına dair ifadeleri önemli.
Ancak, konuyla ilgili önemli bir engel olarak PKK/ YPG/ SDG terör örgütünün muhaliflere karşı kendilerini bir alternatif olarak sunmaları yer alıyor. Nitekim, Suriye’de yalnızca Kürtlerin değil tüm Suriyelilerin temsilcileri olduğunu iddia eden terör örgütünün, genel bir seferberlik ilan etmesi muhaliflere karşı bir cephe açacağına dair önemli emarelerden. Ankara ise rejim hükümetinin ardından PKK/YPG/SDG’nin kendisinde bir değişim ve dönüşüme geçmemesi halinde hiçbir şekilde diyalog kurmayacağını Dışişleri bakanı Fidan tarafından Doha’da deklare etti. Bilindiği üzere muhaliflerin rejime yönelik ani saldırısı PKK çatı örgütünün bölgede paniklemesine neden oldu. SDG sözcüsü Farhad Shami saldırının arkasında Türkiye’nin olduğunu ileri sürdü lakin muhaliflerin kararlı ilerleyişi tüm uluslararası alanda rejim karşıtı harekatın Suriye’nin iç dinamikleri perspektifinde olduğunu açığa çıkarmışa benziyor.
Türkiye’nin haklı ulusal çıkarları bağlamında 911 km uzunluğunda uzun bir sınırı olan Suriye’de terör yapılanmalarına izin vermeyeceği kabul edilmesi gereken bir gerçeklik. Bu bağlamda da Suriye’nin Esad sonrasında yeni yapılanmasında, PKK/YPG’nin yer almaması adına hem diplomatik hem de askeri olarak önemli adımlar atılacağı bilinmeli. Özellikle Türkiye’nin Fırat’ın batısında yer alan bölgedeki terör yapılanmaları Türkiye’nin kırmızı çizgisi. Bu bağlamda da 2016 yılından beri Membiç’i kontrol eden PKK’ya yönelik temizleme operasyonu Ankara tarafından dikkatle izleniyor. ÖSO’nun öncelikle Tel Rıfat akabinde de 8 Aralık’ta Membiç’e yönelik operasyonu neticesinde, Membiç’in büyük ölçüde ÖSO hakimiyetine geçmesi önemli bir adım. Fırat’ın doğusunda sıkışan örgütün geleceğine dair muhaliflerin operasyonel bir süreç gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceği ise terör örgütü PKK/YPG’nin hamilerinin alacağı aksiyonlar sonrasında belirleyici olacak. Türkiye’nin ise örgütün tamamen ortadan kaldırılmasına ilişkin sınır ötesi bir operasyon gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceğinden öte Suriye’nin gelecek inşası ve Türkiye’nin güvenlik endeksli endişelerinin bertaraf edilmesi adına uluslararası kamuoyunda sıkı bir diplomasi çalışması ortaya koyması gerektiğini de ifade etmek gerekir.