Elli yıl sonra ilki geçen yıl Afyonkarahisar’da gerçekleştirilen Milli Sinema Günleri’nin ikincisi, geçtiğimiz hafta üç gün boyunca İstanbul’da yapıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü himayesinde, Uluslararası Sinema Derneği tarafından düzenlenen etkinlikte, Milli Sinema’yı temsil eden filmlerin yanı sıra, “Yerli Sinemada Dil Arayışları”, “Yolumuzun İşaret Taşları”, “Dizilerin Cenk Meydanı”, “Sinemamızın Çizgi Film Macerası” gibi söyleşilerle Milli Sinema masaya yatırıldı. Konuşulanların geneline bakıldığında, günümüzde izleme alışkanlığının değişmesi ve her ihtiyaca hitap eden dizi filmlerin çokluğu, Milli Sinema’nın şekil değiştirdiği yönünde.
İlk örneklerinin ortaya çıktığı 70’li yıllarda dönem itibariyle büyük bir boşluğu dolduran Milli Sinema, salonlara mesafeli duran bir kesimi beyaz perdeyle barıştırmıştı. 1969 yılında Yücel Çakmaklı’nın “Kâbe Yollarında” belgeseli ve ardından “Birleşen Yollar” filmiyle Türkan Şoray’ın başörtülü olarak ekrana çıkartılması bir milat sayıldı. Seksenli yılların ortasına kadar buna benzer örnekler az da olsa devam etti. Ancak günümüzde bu örnekleri dizilerde bolca görüyoruz. Nitekim Milli Sinema, dini bir sinema anlamına gelmiyor, iyiyi ve güzeli işaret eden yapımlar, bize dair hikâyeler bu kavramın içini dolduruyor. Buradan baktığımızda başta TRT’nin öncülüğünde yapılan işler olmak üzere, Milli Sinema’nın günümüz örneklerini birçok yapımda izleyebiliyoruz. O halde Milli Sinema’ya gerek var mı? Sinema bitmiş olabilir ancak “milli”si duruyor. Değiştirdiği şekil itibariyle bu boşluğu dolduramıyor mu? Üstelik sinema tüm dünyada can çekişirken, Milli Sinema hangi yaraya merhem olacak?
İş bağımsız yapımların azlığına gelince, sorunun ekonomi olduğunu söylemek çok insaflıca olmasa gerek. Elbette kaliteli yapımın yolu büyük oranda ekonomiden geçiyor. Dizilerin Cenk Meydanı oturumuna dinleyici olarak katılan Mustafa Kutlu’nun dediği gibi, bu iş pahalı bir iş, yatırım yapmak lazım. Filmlere verilen desteklerin yetersizliği sinemacıların vazgeçilmez konusu. Fakat sorun sadece para mı? Bugüne kadar ‘milli’ ara eleman yetiştirilmediği, ışıkçı, sesçi, montajcı, kostümcü hatta oyuncu bile bulmakta zorlanıldığından bahsedildi. Hem herkesin yapımcı olmak istediği konuşuluyor hem de sermayesini ortaya koyarak film çeken yapımcı eksikliğinden söz ediliyor. Milli sermaye henüz sinemayı keşfetmedi ama milli bir sinemanın gelişmesi için bundan başka çare yok gibi gözüküyor.
Kitap, Filistin davası için çok önemli
Susamla Açılan Büyülü Kapı Fişekhane’de aralandı: 'The Book of Tahini' Ketebe Yayınları'ndan çıktı