Kenan Toprak - Afrika Araştırmacısı
Yerleşimci sömürgecilik, küresel ve ulus ötesi bir olgudur; belirli bir grup, yer veya dönemle sınırlı olmayan, yapısı ve sonuçları “metropol sömürgeciliği” olarak adlandırılabilecek olgulardan farklı bir durumdur. Yerleşimci sömürge oluşumlarının her biri benzersizdir ve kendine özgü özelliklere sahiptir, ancak tekil değildirler. Toprağın tam denetimine dayanır ve bu nedenle yerli halkın yerinden “boşaltılması” uygulamaları farklı biçimlerde tekrarlanır. Bu alanda çalışmalar yürüten tarihçi akademisyen Patrick Wolfe, yerleşimci sömürge projelerinin toprak üzerinde sıfır toplamlı mücadeleleri gerektirdiği için yok edici olduğunu ve bu nedenle yerleşimci sömürgeciliğin “yok etme mantığı-soykırım” ile karakterize edilen bir egemenlik biçimi olduğunu ifade eder.
Suriyeli-Filistinli akademisyen ve diplomat Fayez Sayegh, 1965 tarihli Filistin’de Siyonist Sömürgecilik kitabındaki Siyonizm eleştirisinde; Siyonizmin Filistinlilerin mülksüzleştirilmesine dayanan bir yerleşimci sömürgecilik biçimi olduğunu ve onun “ırksal tasfiye” biçimini diğer sömürge ortamlarında görülen “ırksal ayrımcılık” türleriyle karşılaştırarak formüle eder. Benzer şekilde Jamil Hilal, yerleşimci sömürgeciliğin mantığının sömürücü sömürgecilikten farklı olduğunu, Siyonistlerin yerli Filistin nüfusunu sömürmek için değil, onları yerinden etmek için çaba gösterdiğini özlü bir şekilde dile getirir. Columbia Üniversitesi emekli profesörü Rashid Khalidi’nin gözlemlediği gibi çatışma aynı topraklar üzerinde savaşan iki eşit ulusal hareket arasında değildir. Daha ziyade yerli halka karşı taraflarca yürütülen, onları kendi istekleri dışında vatanlarını başka insanlara terk etmeye zorlayan bir sömürge savaşıdır.
Yerleşimci sömürgeciliğin önemli bir teorisyeni Lorenzo Veracini’ye göre yerleşimci sömürgecilik, “bir tasfiye mantığı" ile karakterize edilen egemenlik biçimidir. Veracini, Wolfe ve yerleşimci sömürgecilik üzerine çalışan akademisyenler, Siyonizm’in bir yerleşimci sömürge hareketi ve İsrail’in bir yerleşimci sömürge devleti olduğu konusunda aynı fikirleri paylaşmaktadır. Bu bağlamda geçmişten günümüze kadar Filistin’de uygulanan Siyonist yerleşimci sömürgeciliği, halkın ve toprağın parçalanması yoluyla Filistinlileri ortadan kaldırmayı amaçlayan ve devam eden bir yapı olarak anlaşılmalıdır.
“Sınırsız topraksallık” olarak adlandırılan işleyiş yerleşimci sömürgeciliğin içsel bir özelliğidir. Bu topraksal sınırların belirsiz ve tanımsız olduğu, sınıra doğru genişleme aşamasında uygulanan bir topraksal kontrol stratejisidir. Yerleşimci sömürgeciler, sınır yerleşimlerine doğru genişleme aşamasında net sınırlar çizmezler, bunun yerine sınırsız topraksallık uygularlar. Wolfe, bu konuda yerleşimci sömürgeci devletlerin oluşumunun aşama aşama ilerlediğini ve sınır genişlemesinin bunun hareketli bir göstergesi olduğunu belirtir. Yerleşimci sömürgeciler, egemenliklerini sınıra taşıyan siyasi düzenlerin “kurucuları” oldukları için, sınır kapatılıp nihai sınırlar belirlenene kadar yerleşimci toprak sınırları belirsiz, muğlak ve beklemededir. Bu bağlamda İsrail’in bir yerleşimci sömürgeci siyasi yapı olarak, kuruluşundan bu yana sınır oluşturma veya sınır çalışması bolluğunun hiçbiri nihai toprak sınırlarının belirlenmesini temsil etmiyor. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan bu hususta Birleşmiş Milletler üyesi olup da resmi sınırları halen netleşmemiş tek devletin İsrail olduğunu belirtmiş ve 74. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda 1947 yılından bu yana İsrail’in değişen haritasını göstererek; “İsrail’in sınırları neresidir?” sorusunu tüm dünyaya yönelterek İsrail’in sınırsız topraksallık uygulamasına dikkat çekmiştir. Aynı şekilde Filistin’deki toprak konusunu işleyen Bölge : Kısa Bir Giriş kitabının yazarı David Delaney “Yerleşimciler sınıra doğru genişlerken kasıtlı olarak toprak sınırları koymazlar” açıklaması ile yerleşimci sömürgecilerin sınırsız toprak hakimiyetini sürdürmesinin mantığını ortaya koyar. İsrailliğin İcadı ve Çöküşü kitabının yazarı Baruch Kimmerling, İsrail devleti ve toplumunun hala aktif bir “göçmen” yerleşimci sosyopolitik varlık olduğunu, Orta Doğu’nun politik ve kültürel ortamında kesinleşmiş ve mutabakat sağlanmış bir jeopolitik ve sosyal kimliğe, sınırlara ve konuma sahip olmadığını” ileri sürmüştür. Nitekim İsrail’in gayri meşru kuruluşundan 76 yıl sonra, bir ülkeyi yönetmekle ilişkili birçok temel kavram konusunda hâlâ bir fikir birliği yok.
İsrail’in bugüne kadar sınırlarını kapatmayıp, sınırsız toprak hakimiyetini sürdürmesinin nedeni, egemenlik haritasını yeniden çizmesinin oluşturacağı sonuçlarla doğrudan ilişkilidir. Sınırı kapatmamak, sınırsız topraksallık uygulamaya devam etmek, günlük hareket ve mekan kontrol mekanizmalarının ötesine geçen bir stratejidir ve İsrail›in hedef sınırı olan “Büyük İsrail’in” gerçekleşmesiyle sınırın kapanmasını amaçlayan jeopolitik stratejinin ve milliyetçi projenin parçasıdır. Bu, 19. yüzyılın sonlarından bugüne Filistin’deki Siyonist projenin doğasını çok daha iyi anlamamıza ve gelecekte ne bekleyebileceğimize dair bize fikir veriyor.
İsrail’in sınırsız toprak hakimiyeti yeni bir strateji değil, daha ziyade Siyonist projeyle ve daha genel olarak yerli halkların topraklarını ele geçirmek ve yerli topluluğu ortadan kaldırmak için çalışan Anglo yerleşimci sömürge projeleriyle tamamen tutarlı bir stratejidir. Amerika Birleşik Devletleri ve Avustralya gibi diğer yerleşimci sömürgeci devletlerde, sınırsız topraksallık, sınır kapatılana kadar toprak kontrolünün birincil stratejisiydi; bu noktada nihai sınırlar belirlendi ve devlet sınırlı bir varlık haline geldi. Yerleşimci sömürgeciler hedef edindiği sınırlara ulaşınca sınır etkili bir şekilde kapanır, bu noktada sınırsız toprak sahipliği stratejisi geleneksel toprak sahipliği stratejisine dönüşür ve yerleşimci sömürge devleti (teorik olarak) açıkça tanımlanmış sınırları olan diğer ulus-devletler gibi işlev görmeye başlar.
Son olarak Antropoloji Profesörü Tate A. Lefevre’nin dediği gibi, “Yerleşimci sömürgeciliği aslında hiçbir zaman sona ermez.” Belki de bu yönde atılacak ilk adım, onu gerçekte ve tam olarak ne olduğunu ortaya koymaktır. Dolayısıyla İsrail’in kendine özgü özelliklerini (Yahudi üstünlükçü ve yerleşimci sömürgeci bir rejim olarak) anlamak önemli olduğu kadar, tarihteki diğer benzer devletlerle ortak noktalarını bilmek de hayati önem taşımaktadır. Bu nedenle yerleşimci sömürgeciliği, İsrail’in dünya sistemindeki konumunu ve Filistin halkına karşı vahşi uygulamalarını anlamak için önemli bir kavramdır.
Halep’in özgürleştirilmesi denkleminde Türkiye