Bu çok tehlikeli bir gelişmeydi! En uzun sınır komşumuz olan Suriye’deki iç savaşı, Türkiye’ye sıçratarak ülkemizi ‘bu savaş ateşinin’ içine çekmek isteyen güçler, adeta yeniden iş başındaydı.
Aslında ‘Arap Baharı’ adıyla gelişen Ortadoğu ülkelerindeki halk hareketlerinin Suriye’ye sıçrayan bu savaş sürecinden Türkiye, bu kargaşanın başladığı 15 Mart 2011 tarihinden beri yeteri kadar etkilenmişti.( Arap Baharı ve Suriye iç savaşının ülkemize olan etkileri için Bk. 10’ların İzleriyle Türkiye, Sayfa: 324 -326 )
Bunun en çarpıcı kanıtı da; bu savaş nedeniyle Suriye’den kaçarak ülkemizdeki akrabalarının yanına, devletimize sığınan Suriyelilerin, Türkiye’de yerleştirildikleri kamplarda yaşadıkları mülteci hayatı, bölünmüş aileler, kaybolup giden umutlardı…
Günümüzde pek çok büyük şehirde sabah, akşam dilenen Suriyeli aileleri görüntüsü; insanın yaşadığı ülkenin huzurunun, birlik ve beraberliğinin, milli değerlerinin, özgürlüğünün ne kadar önemli olduğunun en çarpıcı kanıtıdır.
Ülkemize sığınan bu insanların yaşadıkları hayata bakarak, ülkemizin birlik ve beraberliğinin ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlayabiliriz.
2013 yılının 27 Mayıs’ına geldiğimizde; ülkemizde, sadece bizim değil, dünya kamuoyunun da gündemine damgasını vuran çok önemli bir gelişme, çarpıcı bir olay yaşandı!
‘’Taksim Gezi Parkı Olayları…’’
(10’ların İzleriyle Türkiye isimli kitabımda ‘Taksim Gezi Parkı Olaylarını’ detaylı olarak anlatmış ve analizini yapmıştım. Bk. Sayfa: 311-319 )
Bu önemli olayı, özet olarak hatırlayacak olursak:
İBŞB’nin (İstanbul Büyük Şehir Belediyesi) Taksim meydanını yayalaştırma projesi kapsamında, parktaki asırlık ağaçların sökülerek/kesilerek, buraya aslına uygun bir kışla yaparak altını AVM olarak düzenlemek istemesi üzerine;
Sosyal medya üzerinden haberleşen binlerce aktivistin/doğa sevdalısının, bu uygulamaya tepki duyanların, başlatmış olduğu direniş, ülkemizin tamamına yayılarak aylarca sürdü.
Kimilerinin ‘’Tencere Tava Hepsi Aynı Hava…’’ diyerek tüm katılımcıları küçümsedikleri bu önemli olayı, bu bölümde tekrar hatırlatmamın nedeni:
O süreçte; beynimde yaşanan, gönlümde kopan duygu fırtınalarıyla kelimelere döktüğüm, aşağıdaki yazım ile doğaya, özgürlüğe, özgürce yaşam hakkına sahip çıkmak adına (bu noktada bu içgüdüsel iyi niyeti, insani tepkileri suiistimal ederek, provoke eden kişi, kuruluş ve illegal örgüt mensuplarının; bu olaylarda, çevreye verdikleri zararı, yakıp, yıkma, güvenlik güçlerine zarar vererek, görevlerine mani olmalarını, asla onaylamadığımın altını özellikle çizmek isterim…) ‘Taksim’ meydanını dolduranları aşağıdaki yazım ile selamlamış ama kitabımın ilk cildinde bu yazıma yer verememiştim.
Şimdi milyonlarca özgür vicdanın, sadece doğal yaşama, kendi özgür tercihlerine sahip çıkmak adına o meydana koşan, yurdumuzun her yöresinden bu olumsuzluklara tepki koyanları aşağıdaki gönül sesim ile selamlayarak, tarihe not düşmek istemiştim…
“GEZİ PARKINDA” BİR ÇINAR AĞACI…
“Bu gece; bu gece uykusuzum, kederliyim, deliyim.
Yüzümde uzak sevgilerin derin aydınlığı.
Durmayalım şehir, şehir; yıldız, yıldız karanlıkta.
Bu gece ölmemeliyim…’’ ( Cahit Külebi )
‘’O’’;
‘Taksim Meydanının’ hemen yanı başındaki parkta, bir çınar ağacıydı. 1,5 asırdan beri orada yaşardı.
İlk girişinde kök salacağı bedenin koynuna; çevresi yemyeşil, denizin engin maviliklerini gören, dingin bir sessizliğin tam ortasındaydı…
Yıllar boyunca gölgesine sığınan insanların, dallarına konan kuşların sevgi cümleciklerini, dertlerini dinledi.
Kimi zaman sevinçlerine, kimi zaman ise hüzünlerine tanıklık etti…
Taksim Meydanı ile birlikte onun o doyumsuz güzelliklerine sığınarak dinlenen, enerji depolayan insanlar; onu çok sevdiler, ona ve onunla birlikte yaşayan tüm güzelliklere sahip çıktılar, bir tek dalına dahi zarar vermediler.