AHMET ÖZAY
Malum Fransa ‘Yakın Çağ Medeniyetinin’ merkezi kabul edilir. İster Fransız muhibbi olun, ister Fransız kültür anlayışının karşıtı… Fransız uygarlık anlayışı hemen herkes için bir algılama veya yargılama ölçüsü olarak kullanılır. Önceki gün açılışı yapılan Paris 2024 Olimpiyatları çeşitli görsel dayatmalarla tüm toplumları ikiye böldü. Ölçüsüz yenilikçiler, özenle seçilen müzik ile ekrana yansıtılan görsel yapıtları eşi benzerine rastlanmayan Fransa’ya özgü dahiyane tasarımlar olarak ilan ettiler. Fransa’yı ‘soykırımcı’ kolonyal medeniyet anlayışı ile özdeş yorumlayanlar ise ya ekranları başına gitmedi ya da açılış törenini paganist, eşcinsel dayatma olarak algıladı. Ne olursa olsun Paris 2024 Olimpiyatları açılış töreni 5 farklı konuda şimdiden hatıralarımızda yer buldu. Bunlardan ilki malumunuz LGBT dayatmasının çeşitli cinliklerle evlerimizin başköşesine kadar girme mahareti. Dolayısı ile bu konuda aşırı tedbirli olan TRT’nin bile bu taktiklere yenilmiş olduğu yaklaşımı... Herhalde bu husus ülkemizde bir süre daha insanları karşı karşıya getirmeye devam edecek. Üçüncüsü ise “Seine Nehri’nde bu görsel başarı elde ediliyorsa, bir de olimpiyatlar İstanbul’da yapılsa Boğaz nasıl görülür” tahayyülü.
Gelelim olimpiyat açılış merasiminde Türk kafilesi için Vakko tarafından tasarlanan giysilere. Tasarım görsel açıdan zaten çok kötü. Pijamaya benzetenler de ağırlıkta. Lakin bu tasarımlarda kullanılan renk ve motif iki farklı nedenle örtülü mesaj içermekte. Birincisi kullanılan ‘mavi-beyaz’ renkler… İkincisi ise kullanılan mavi-beyaz şeritlerin Türk bayrağından ziyade İsrail bayrağı ile aynı genişlikte kullanımının tercih edilmiş olması. Üçüncü husus da renk ve şeritlerin yönü. Şeritlerin yönü dikkate alındığında, tercih edilen tasarımın, 1939 -1945 yılları arasında Alman Nazi diktatörlüğünün Yahudilere toplama kamplarında giydirdiği üniformalarla özdeş olması. Alman ve Yahudi tarihini bilen herkes bu renkler, bu şeritler ile bu üniformayı kafasında hemen özdeşleştirir. Dünyayı giydirmek ile övünen, ekmeğini renk kombinasyonundan, desenlerden kazanan Vakko’nun bu detayları bilmemesi mümkün mü?
Dönelim medeniyetlerin beşiği Paris’e. Fransızlar insanlık onuru adına ağır bir bedel ödeyerek, anayasa, parlamento, siyasi partiler gibi kurumların oluşmasına hizmet ettiler. Her ne kadar insanlık mücadelesi verseler de Fransız devrimi öncesinde olduğu gibi sonrasında da Fransız uygarlığı, soykırım tarihi ile senkronize bir gelişim kaydetti. Anadolu’daki Ermenilerin 1915 yaşadıklarını ‘soykırım’ olarak dünyaya sunan Fransa 1915 öncesinde de sonrasında da eşi benzeri görülmemiş katliamlara imza attı. İşte hafızalarımızda yer bulamayan böylesi bir katliamı bize Cezayir Olimpiyat Komitesi açılış töreninde sergilediği tutumla anımsattı.
‘Setif’, ‘Oran’ ve daha nice soykırım örnekleri ile ünlenen Fransa’nın yakın tarihte Avrupa’nın ortasında Arapları nehre döktüğünü pek çoğumuz Paris 2024 Olimpiyat Oyunları olmasa öğrenemeyecektik. 17 Ekim 1961 günüydü. Fransa Cezayir’de işlediği katliamlara bir tepki olarak insanların sokaklarda toplanmasına engel olmak istiyordu. İki hafta önce, belediye meclisi Paris’te Cezayirli Müslüman Fransızlara gece sokağa çıkma yasağı getirmişti. Yaklaşık 30 bin kişi sokağa çıkma yasağını ani bir eylemle deldi. Emniyet Müdürü Maurice Papon "Yaşasın FLN!", "Bin Bella'ya özgürlük!" ve "Cezayir Cezayirlilerindir!" sloganları ile sokaklara dökülen kitlelerin vurularak durdurulmasını emretti. On binlerin katıldığı gösteri, sokağa çıkma yasağına rağmen barışçıl bir şekilde gerçekleşmiş olsa da, polis müdürü Maurice Papon vur emri verdi. Göstericiler arasında oldukça modern giyinmiş Cezayir asıllı Fransız vatandaşı kadınlar da vardı. Erkekler de takım
elbise kravatlıydı.
Paris polisi Arap göstericilere ayrım gözetmeksizin makinalı tüfeklerle ateş açtı. Can çekişen insanlar Le Grand Rex sinemasının önüne yığılmıştı. Polis el koyduğu otobüslerle 12 bin kişiyi tutuklayarak götürdü. Haftalar sonra bile Seine Nehri'nde cesetler bulunmaya devam ediyordu. Çünkü katliamı gizlemek için öldürülen insanların cesetleri Seine Nehri'ne atılmıştı. Emniyet Müdürü Papon'a karşı açılan davalar sonuç vermedi, korundu. Hatta terfi ettirilerek önce milletvekili, sonra da bakan yapıldı. 17 Ekim 1961 katliamında ölenlerin kesin sayısı bilinmemekle birlikte resmen 120, gayriresmi rakamlara göre ise 200 dolayında olduğu ifade edilmekte. Paris katliamından tam 60 yıl sonra arşiv belgeleri açıldı ve Fransa, Avrupa’nın göbeğinde işlenen bu katliamı 2022 yılında kabul etmek durumunda kaldı. Peki Maurice Papon’a ne mi oldu? Hitler diktatörlüğü döneminde Yahudilere karşı işlediği cinayetler nedeni ile 10 yıl hapis cezası aldı. Milletvekilliği ve bakanlığı bitip dokunulmazlığı kaldırılınca hapsi boyladı. Üç yıl hapis yattı. 2017 yılında ise öldü. Cezayirli idarecilerini, Olimpiyat Komitesi’ni ve Seine Nehri’ne kan rengi kızıl karanfiller bırakan sporcuları 17 Ekim 1961 katliamını bize anımsattıkları için tebrik ediyor, cesur tavırları nedeni ile kutluyoruz.