Son günlerde MEDYA’ nın en çok üzerinde durduğu konulardan biri İnanç ve fikir özgürlüğüdür.
Gün geçmiyor ki ulusal ve yerel basında, televizyon kanallarında bu konular gündeme getirilmesin…
Fikir özgürlüğü altında bazı değerlerimize hakaret etmek de cabası…
Anayasamızın Düşünce ve kanaat hürriyeti ile ilgili 25’ inci maddesinde: “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” denilmektedir.
Yine düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti ile ilgili olarak Anayasanın 26 ‘ıncı maddesinde: “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. “denilmektedir.
Değişik maddede ise: “ Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir. “ “ denilmektedir.
Bugünkü sohbetimizin konusu; Fikir ve İnanç özgürlüğü üzerine…
Fikir ve inanç hürriyeti, hayat hakkı gibi, mülkiyet hakkı gibi, insanın insan olarak sahip bulunduğu temel hak ve hürriyetlerdendir.
Fikir ve İnanç hürriyetinin siyasi iktidar, ana muhalefet ve muhalefet partilerinin belirttiği şekliyle siyasi yönü olduğu kadar bir de dini yönü vardır.
Bazı kimseler İslam'ın insan hak ve hukukuna saygı göstermediğini iddia ederler.
İslam akıl ve hürriyete değer veren bir dindir.
İslâmiyet fikir ve İnanç hürriyetini teminat altına almıştır.
İnanç hürriyeti insanın inancında, dininde hür olması demektir.
Bu konudaki ayetlerden bazıları şunlardır:
"- Dinde zorlama yoktur" "- Ya Muhammed Sana düşen sadece duyurmaktır. Hesap görmek bize düşer"
"- Eğer Rabbin dileseydi, Yeryüzündeki insanların hepsi iman ederlerdi. Böyle iken sen, hepsi mü'min olsunlar diye insanları zorlayıp duracak mısın?
"- Ben sizin taptıklarınıza tapacak değilim. Siz de benim ibadet ettiğime kulluk etmezsiniz. O halde sizin dininiz size, benim dinim bana"
Şu hadis İslâmiyet'te Müslüman olmayanlara ve onların inançlarına gösterilen müsamahanın bir örneğidir:
"- Sizden herhangi biriniz gayr-ı Müslim tebaadan birine zulmederseniz, biliniz ki ben zulmedilen o kimse tarafında olacağım".
Hz. Peygamber bütün tatbikatında, ayrı dinden insanların İnanç ve ibadetlerine müsamaha göstermiştir.
Hudeybiye Muahedesinde müşriklerin ileri sürdükleri şartları anlayışla karşılamış, Hayber'in fethinde ganimet olarak ele geçirilen "Tevrat" nüshalarını sahiplerine iade etmiş, ibadet edenlere, rahip ve zahitlere dokunulmamasını emretmiş, fethedilen topraklarda yaşayan gayri Müslimleri inanç ve ibadetlerinde serbest bırakmıştır.
Kudüs'ün fethinden sonra yerli halk ayin ve ibadetlerinde tamamen serbest bırakılmışlardır.
İstanbul'un fethinden sonra ise yerli Hıristiyan halka pek çok imtiyazlar tanınmıştır.
Bu imtiyazlara göre; Başta patrik olmak üzere, bütün piskopos, papaz ve sinod meclisi azaları, her türlü taarruzdan korunmuştu.
Patrik, düşmanlarına karşı devletin himayesine girmişti.
Bütün ruhaniler her türlü vergiden muaf tutulmuştu.
Ortodoks kilisesi, kendi nizam ve kanunlarına göre idare edilmişti
Patrikhanenin Sinod Meclisi; Kilise ve Cemaat bütçelerini tanzim ve idare etmişti.
Nikâh, defin, vasiyet ve miras muameleleri, kilise kânunlarına göre Patrikhane tarafından ifa edilmişti.
Kilise, Hristiyan cemaat arasında ortaya çıkacak hırsızlık, gasp, dolandırıcılık gibi suçtan da yargılamış bu gibi suçlara ancak kilisenin tayin ettiği yaptırımlar uygulanmıştır.
Hiç bir Kiliseye dokunulmamıştır.
Hıristiyan halk normal bir vergi dışında: hiçbir mükellefiyetle yükümlü olmamışlardı.
Bu örneklere Hıristiyan dünyasında bugün bile ulaşılabilmiş değildir..
Engizisyon işkenceleri, kanlı mezhep kavgaları, 19 uncu yüzyılda Avrupa'nın ufkunu karartmıştı..
Bunu batılı yazarlar itiraf etmişlerdir.
Buna dair bazı örnekler şunlardır;
“ Hz. Muhammed, Rahipleri öldürmekten menetti. Zira onlar dua eden insanlardı.
Halife Ömer Kudüs'ü aldığı zaman Hıristiyanlara hiçbir fenalık yapmadı.
Haçlılar Kudüs'e hakim oldukları zaman ise, bütün Müslümanları katlettiler. Yahudileri ateşte yaktılar" (George Reaire)
" Hıristiyan milletler, dinî hoşgörüyü Müslümanlardan öğrenmişlerdir." (Michoud)
" Kur’ anın yayılmasında kuvvetin hiçbir tesiri olmamıştır. Zira Müslümanlar mağlup milletleri dinlerinde serbest bırakmışlardır. Eğer Hıristiyan milletler İslamiyet'i kabul etmişlerse, bunun sebebi, Müslümanların, kendilerine karşı, eski hükümdarlarından daha adil ve müsamahalı davranmalarıdır" (Gustave Le Bon)
Batılı yazarların fikir ve inanç hürriyetiyle ilgili daha pek çok sözleri vardır.
Bu sözlerin ağırlık noktası İslamiyet'in ortaya koyduğu fikir ve inanç hürriyeti ile ilgili sözlerdir.
İnanç ve Fikir özgürlüğü Anayasamızın teminatı altındadır ve İslamiyet'in ortaya koyduğu en büyük prensiplerinden biridir.
Hoşça kalınız.