Merhum Beyağabey, Kemal Kacar, bilindiği üzere, 17 Haziran 2000 yılında Hakk’a yürüdü; hani, denilir,ya, “ Ömeden önce ölmek, öldürülmek,” aslına bakarsanız, Kemal Beyağabey Meirhum, 1990’lı yılların ortalarında öldürüldü. Vazi’yyetin vehâmetinin iyice anlaşılması için, gerilere, 1980’li yılların başlarına dönmemiz gerekiyor. Birinci ve en büyük kırılma noktası, Câmia’mızı derinden sarsan, kasırga, Merhûme, Hadîce Bedîa Sultan Ablamızın ebediyyete intikali ile başlamıştı. Hazreti Üstaz’ımızın irtihalinden sonra, Aile’yi yöneten, birlik ve beraberlik üzere tutan, Hadîce Bedîa Ablamız idi. Li’hikmetin, Kemal- Bedîa Kacar çiftinin çocukları olmamıştı. Her ikisi de, çocuk sevgilerini ve hasret’lerini, yeğenleri, Feriha Ferhan - Hüseyin Kâmil Denizolgun çiftinin çocukları, Mehmed Beyazıd, Ahmed Arif ve Ayşe Gülderen üzerine teksif etmişlerdi. Çocuklar, Kemal Bey Ağabey’e “ Dayı” diye hitap ederlerdi. Feriha Ferhan Abla, Hadîce Bedîa Abla’dan sekiz yaş daha küçüktü Kemal - Bedîa Kacar çifti evlendiklerinde, henüz 13 yaşındaydı. Feriha Ferhan Abla 18.09.1952’de evleninceye kadar çoğu zaman Ablasının yanında kalmıştı. Bu bakımdan, Ağabey ile Feriha Ferhan arasındaki münasebet, enişte baldız münasebetinden ziyade, kardaş ağabey münasebetiydi. Bedîa Abla vefat edinceye kadar da böyle devam etti.
04.01. 1982’de Hadîce Bedîa Abla’nın ebediyyete intikal etmesi üzerine, Aile’yi, karşılıklı, muhabbet ve hürmet çerçevesinde, bir arada tutan, iksir zail oldu, Merhum, Kemal Beyağabey ta’rifi imkânsız, derin bir boşluğa düşmüştü.
Bu satır’ların Muharri’rinin de dahil olduğu, aklıbaşında, HZRETİ Üstaz’ımızıon ilke ve müntesiplerinden ba’zıları, “ Ağabey, Zât-ı âlî’niz, zor insanasınız. Ne de olsa, Kacar Hanedânı Mensubusunuz. Yalnız yapamazsınız. Hiç birisi, aslâ, Bedîa Ablamızın yerini tutmaz, ama, Yaşı yaşınıza küfüv( uygun), dünya görüşü sizin görüşünüzde, Sizi taşıyacak bir bayan’la evlenmenize kimsenin bir i’tirazı olmaz- olamaz,” dedik. Fakat aradan uzun bir müddet geçmiş olmasına rağmen, herhangi bir teşebbüs olmadı.
Her “ Kemâl” mükemme değildir, “ Kemal’lerinde ba’zı za’afları vardır. Kemâl’ deki bu za’af’larıtesbit eden ba’zı Bölge İdarecileri, Kİ, ( kendi kendilerine, ( Emîr) unvanı vermişlerdi) .Kendi Bölge’lerinde, Antamlya, Konya, Manisa Bilecik ve Sakarya illerinde, kendilerine imanet edilen Beytü’l- mâlden harcama yaparak, köşkler kiralamışlar, dayayıp döşemişler, kendilerince, Beyağabey’e eş olarak tensip ettikleri, torunu olacak, yaştaki, bayanları buralara yerleştirip, “Ağabey, köşk ve Zevceniz olacak Kızımız, teşrifinizi ve nikahınızı bekliyor,” diye habar gönderdiler.
Beyağabey’in bu genç bayanlarla evlenmesi, Câmia’mız mensupları arasında çok ciddî, rahatsızlıklara sebebiyyet vermişti. Bence, ikinci en önemli kırılma noktası da buydu.Bu sırada, Ağabey’in dörtten fazla bayanla evlendiği, halbuki, ancak dörde kadar izin verildiği rivâyetleri de etrafta dolaştırılmaya başlanmıştı. Hatta, Hazreti Üstaz’ımızın ilk talebesinden ve Câmia’mızın bütkün ferd’leri tarafından hürmet edilen bir hoca’nın. “ Ağbey’imiz Mmüçtehid’dir, içtihad ederek, dörtten fazla kadınlarla evlenebilir,” diye fetva verdiği, yaygın bir söylentiydi.Bu zât ile ilk karşılaştığımda, “ İhtimal vermedim, ama, bu böyle nasıl fetva! Biliyorsunuzdur, bilmeniz gerekir, ki. Mecelle-i AhkÂm-ı İslâmiye’nin bir Maddesi Şöyledir :” Mevrid-i nas’da İçtihad’a Mesâğ yoktur.” Sustu, ne kabullendi, ne de red’detti.
Beyağabey’in torunu yaşında kızlarla evlenmesi, Aile’deki ipleri tamâmen koparmıştı. Ahmed Arif Denizolgun, Kısıklı’daki Köşk’te ve kış aylarında, ikamet ettiği Çamlıca Apartmanındaki Dairesindeki, Beyagabey’e aid şahsî eşyayı, hatta, Televizyon, sehpe ve oturma gurupları gibi eşyayı pencere’lerden aşağı, Kısıklı Mieydanına attırdı. Bu durumua şahid olan Hazreti Üstaz’ımızın Kısıklı’da ve Küçük Çamlıca’daki kadîm komşuları, göz yaşlarını tutamayarak, “Süleyman Efeni Hazret’lerinin hatıratına hürmetsizlik,” diye serzenişte bulunmuşlardı.
Beyağabey, bir müddet, Ümraniye’de, Aslan Nakliyat Şirekti’nin sahipleri, İbrahim Aslan ve Mahmud Şahin’e aid, bir Apartman dairesine, daha sonra da Kısıklı’da Büyük Çamlıca’nın güney eteklerinde, yine, bunlara aid bir köşk’de ikamet etti.
Aralarında, bir zamanlar, İstanbul’da, Tıp Fakülte’lerinde talebe iken, Kurs- Yurt’larımızda barınmış hekim’lerin de bulunduğu, ba’zı idareciler, kendilerine Emîr sıfatını takanlar, Kemal Bey Ağabey’i enterne ettiler. 70’li yaşların ortasında, zekası parlak,aklî Melekesi yerinde sıhhati tam olan Ağabey’e verilen ilaç’lar, uygulanan tecrid dolaysiyle, zihnî dümûra uğrattılar. Belli şahısların dışında hiç ama hiç kimseyle görüştürmediler. Bu satır’ların Muharriri, 1970 yılından i’tibaren, Beyağabey İstanbul’da ise, hergün, değilse, İstanbul’a döndüğünde, mutlaka, görüşürdü. İstanbul’da bulunduğu günlerde, Cumartesi, Pazar günleri sabah ssatlerinde, diğer günlerde, mesâî sonrası gece vakitlerinde mutlaka görüşür, bir nev’i “Z” raporu takdim ederdim.Yüzyüze görnüşme mümkün olmadığı günlerde Telefon görüşmesi yapılırdı.Bu sürede, görüşme talebleri hep başkalyarı tarafından red’dedildi, artık kendisi tarafından da zâten aranmaz olmuştum.
Bu müddet zarfında, ba’zıları, “ Beyağabey’in emri, ta’limatı,” diye diye, hem Câmia üzerinde, hem de Beytü’l- mâlde, “ Keyfe Mâ Yeşâ,” tasarruflarda bulundular.
Bu müddet zarfında, Hazreti Üstaz’ımızın ilk talebe ve müntesiplerinden, gerçem ma’na’da, Ehl-i Sünnet akidesine, Zikr-i Hafî, Tarîkat-i Nakşibendiyye-i aliyye’nin esâsâtına ve temel düsturlarına hassasiyyet gösterenler devredışı bırakıldıkları için, günümüzde de halen devam ettirilen bir takım tasavvufî bid’atler ihdas edildi.- Cemaatle Tesbih namazı kılmak ve Bizim Yolumuzun esâsâ tından olmadığı halde, istisnâî hallerde yapılabilen, Hatm-i Hacegân-i Kâdirî’nin istisnasız, her hafta Perşembe günleri yapılması gibi. Yeni nesil bunları bid’at değil, Zikr-i Hafî, Yolu’nun esâsâtından olduğunu zannediyorlar ve onları bu hususta kimse ikaz etmiyor, edemiyor.