Hazreti İbrahim’in irtihalinden sonra, Hazreti İsmail’in sağlığında Beyt-i Şerif’in hizmet ve nezareti bi’ttabi ‘ İsmail aleyhisselâm’ın uhdesindeydi. Ebedeyyete irtihalinden sonra, - Sîret-i İbn-i Hişam’da, İsmail aleyhisselâm’ın yüz otuz yaşında irtihal ettiği ve Hicr’e( Ka’be’ye dahil mevki’ye) Validesi Hazreti Hâcer’in yanına defnolunduğu, İbn-i İshak’tan rivayet ediliyor.- Beyt’in nezaretini Hazreti İsmail’in oğlu “ Sâbit ” deruhte etti ve ilâ- mâ-şâ- Allah evlâd-i İsmail’de kaldı. Sonra Cürhümî’lerden, Mudad İbn-i Amr tevelli etti. Benî İsmail İle Benî Cürhüm arasında karabet( yakınlık) bulunmakla niza’ olmuyordu. Bu suretle Beyt-i Şerif uzun bir zamanda, Cürhümî’lerin idaresinde kaldı. Hazreti İbrahim’den sonra aradan geçen uzun zaman müddetince, Beyt-i Mukaddes, harâbe yüz tutmuştu. “ Seylü’l- fârre,” denilen meşhur bir sel ile de duvarları tamamen harab olmuştu. Öyleki, belli bir zaman, halk Beyt’in sadeçe arsasını tavaf ediyordu. Bu sırada Byt-i Şerif, Kadîm Arap kabilelerinden “ Amâlika” tarafından müceddeden,( yeni baştan) binâ edieldi. Bu, Ka’be’nin ikinci binası oluyor. Amâlika, o devrin servet ve şevket sahibi kabile’lerinden olmakla, bunlar tarafından Beyt-i Şerif’in duvarları yükseltilmiş, dahili ve harici muhtelif nakışlarla tezyîn edilmişti. Fakat, bi’lahere, Ka’betu’llâh’ı maddî menfe’atlerine vesiyle itmeye başladılar. Ka’be’yi ziyaret edenlerden ücret almaya başladılar, ücretsiz ziyaretcilere Zemzem kuyusundan bir yudum su bile içirmez olmuşlardı. Bu azgınlık döneminde Ka’betu’llâh’a da bakılmadığından, o yüksek duvarlar mâil-i inhidam bir hale gelmişti. Nihâyet, ( Seylü’l- fârre) denilen yeni bir sel ile tamamiyle yıkılmış, bunlar da savaşup gitmişlerdi.
Bu def’a da Beyt-i Şerif’i Cürhümî’lerden “ Hâris İbn-i Mudad-ı Esgar “ tecdid ettiki, ( yenilediki,) bu da Ka’be’nin üçüncü binası oluyor. Kapısına iki kanat taktığı gibi bir de kilit koydu. Bir ara, Cürhümî’ ler de Ka’betu’llâh’a riayetsizlik etmeye başladılar, devlet adamı ve zenginlerden gelen hediyeleri gasb edip hacıları da ziyaretlerden men’ eder oldular. Bu sırada, Zemzem kuyusunun suyu da çekilmiş bulunuyordu. Benî Bekir ile Huzâî’lerden “ Gubşân”, bu Cürhümî’leri Mekke’den sürüp çıkardılar.
Cürhümî’lerin reisi, “ Amr İbn-i Hâris İbn-i Mudad, Mekke’yi terk edeceği gece Beyt-i Şerif’te muhafaza altında bulunan altın iki geyik heykelini vesâir kıymetli eşyayı almış suyu çekilmiş Zemzem kuyusunu da toprakla doldurmuştu. Bundan başka, Cürhümî’ler Mekke’den kaçmazdan önce Hacerü’l- Esved’i de yerinden çıkarıp bir tarafa saklamışlardı. Çalınan bu kıymetli eşyayı, Zemzem Kuyusunu yenden kazarken, Resûl-i Ekrem’in Ceddi, Abdülmuttalib ileride meydana çıkaracaktı.
Bundan sonra, Beyt-i Şerif’in bütün işleri ve vazife’lerini HuzâÎ Gubşan eline almıştır.
Ka’be-i Muazzama ve Benî Huzâ’a : Siyreti İbn-i Hişam’da bildirildiğine göre, ( Selü’l- Arm) ın zuhûruyla ( Sedd-i Merîb) in yıkılması üzerine etrafa dağılan Yemenli’lerden Benî Huzâ’a da Mekke canibine gelmişti. Yukarıda izah olunduğu gibi, Cürhümî’leri terk-i diyara mecbur edip Beyt-i Mükerrem’in idaresini elde ettiler. Cürhümî’lerin kaçarken yerinden çıkarıp bir tarafa sakladıkları Hacerü’l_ Esved’i bulup Mübarek mhalline yeniden koydular. Bu suretle Beyt-i Şerif’in Hâcibliği( Perdedarlığı), Benî Huzâ’a’dan Gubşân’ın sonra büyükten büyüğe intikal etmek üzere, Gubşân oğullarının ellerinde kaldı. Bunların en sonu “ Hüleyl İbn-i Habeşiyye” dir. Ka’be’nin ve Mekke’nin bütün işleri bu Hüleyl’in elinde iken, Hazreti Peygamber’imizin beşinci batında ceddi olan, “ Kusey İbn-i Kilâb “ Hüleyl’in kızı ( Hıba) ile evlendi. Kusay İbn-i Kilab’ın bu izdivaç’tan, Abdüddar, Abd-i Menâf, Abdü’l- Uzza, Abd namında dört oğlu oldu. Ahfadı ve malları çoğaldı. Şeref ve i’tibarı arttı. Bir müddet sonra Hüleyl vefat etmekle Kusay, Mekke ve Ka’be’nin bütün işlerini veraset ve hakkıyla ele aldı. Çünkü Kusay Kureyş’ten idi. Kureyş ise İsmail İbn-i İbrahim evlâdındandı. Elbette, Benî Huzâ’a’ dan ve Benî Bekir’den daha ziyâde riyâset’e lâyıktı.
Kuisay zamanında Mekke Şehr’inin Te’sis edilmesi ve Ka’be’nin dördüncü binası: Kusay, Beyt-i Şerif’in, Hicâbet,- Ka’be-i Muazzama’nın Perdedarlığı vazifesi. Resûl-i Ekrem Peygamber olarak gönderildiğinde bu me’muriyyet,” Abdullah İbn-i Kusay evlâdı’ndan Osman İbn-i Talha elindeydi. Mekke’nin fethi sırasında yine kendisine ihsan buyrulmuş ise de Medine’ye avdet buyrulduğunda amca-zâdesi Şeybe’nin eliune geçmiş ve zamanımıza kadar onun ahfadı elinde kalmıştır. Sikâyet, - Hacı’lara tatlı su dağıtmak vazifesidir. Bu me’muriyyet Abdülmuttalib İbn-i Hâşim’e ve onun vefatında oğlu Abbas’a ve daha sonra ahfadına intikal etmiştir. Abbasî’ler devrinde Zübeyr İbn-i Avvâm evlâdı’na geçmiştir. Livâ, - Bir mahalle asker gönderileceği zaman , bu me’muriyyette bulunan kimse bayrağını bir tarafa dikerdi . Muhâribler etrafına toplanırdı Bu me’muriyyet Abdüddar evlâdı’ndan intikal ile gelmiş ise de Uhud gazasında bunların tamamı telef olmuşlardır. Sefâret,- Kabile’ler ve ferd’ler arasıonda meydana gelen münazaraları halletmek vazifesidir. Bu mansı Adiy İbn-i Ka’b evlâdında idi. Zaman-ı bi’sette ise Ömer İbn-i Hattâb yedinde bulunuyordu. Nezâret,- Adeta, Rüsûmât( vergi,harç ve resimler) me’muriyyeti gibi bir me’muriyyet olup, bir mahalden bir başka mahalle nakl’edilen eşyayı muayene ile ruhsat vermekten ibaretti,Zamanı risalette bu me’muriyyet, Benî Temim evlâdı’ndan Hazreti Ebû Bekr eis-Sıddîk uhdesinde idi. Sahibü’l-Kubbe, - Kureyş ileri gelenlerinin çadırlarını kurma vazifesiydi. Bu da Benî Mahzum’dan Halid İbn-i Velîd yedinde idi. Ezlâm, - Kumar oklarıyla tefe’ül etmek vazifesidir. Cahiliyye döneminde bir işte şüphe eden kimse bu oklarla tefe’ül ederdi. Bunlar 2Hübel” nâmındaki putun yanında dururdu ve buna me’mur olan falcı vasıtasıyla icra olunurdu. Bu oklar üç tane idi. Birisinde “ Emerenî Rabbî= Bana Rabbim emretti” yazılı idi. Diğerinde” Nehânî Rabbî” YAZILI İDİ. Üçüncüsü de boştu. Bir kimse bir şey işlemem veya işlememek arasında tereddüt ederse, bu oklardan birisini çekrdi.( Emeranî rABBÎ) çıkarsa, onunla amel ederdi.. ( Nehânî rABBÎ) çıkarsa bırakırdı. Boş çıkarsa o işi bir sene bırakırdı, gelecek sene falını yenilerdi tefe’ül eden kimse falcıya muayyen bir şey hediye ederdi. Peygamber’imiz zamanında bu vazife Safvân İbn-i Ümeyye yedinde bulunuyordu. Bi’lahre, Yüce İslâm Dini bu gibi hurâfe’leri men’ ettiği sırada bu fal adeti de nehy’edildi. Buna bedel istihâre meşru’ kılındı.
Kıyâde, Askere kumanda etme vazifesiydi.
Hâzin-i Emvâl: Harb için tedarik olunan emval ve âlâtı muhafaza vazifesi. Zamanı Saâdet’te bu da, Hâris İbn-i Kays uhdesinde bulunuyordu. Rifâde, - Kusay İbn-i Kilâb’ın hâsseten ihtira ettiği içtimâÎ yardımlaşma idi. Fakir hacı’lara yardımdan ibaretti. Bunun için pekçok nakit, dirhem ve denanir toplanır, Hurma, kuru üzüm vesâir, hubûbat ve bakliyat satın alınır, hacı’lara dağıtılırdı. Peygamber’imiz zamanında Hâris İbn-i Amir elinde iken, Hicreti Nebeviyye’nin dokuzuncu senesinde, Ebû Bekr es-Sıddîk vasıtasıyla ve veda haccında bi’l0vcasıta, it’am buyrulmuştur. Hulefâ-İ râşidîn devrinde dahi bu vazife ifa edilmişken daha sonları ilga edilmiştir. Nedve,- Dârü’n-Nedve’de Meclis-i Meşveret akdinden ibaret idi. Bu da Kusay’ın te’sis ettiği âdet’lerden birisiydi. Kureyş’e aid her iş burada müzakere edilip karar verilirdi. Harb, sulh kararları bu Meclis’in önemli vazifelerindendi. Kureyş aile’lerinin nikahları burada kıyılırdı.
Kusay, bütün bu vazifeleri kendi nefsinde toplarken, Mekke’nin riyâseti de kendisine aid idi. Kusay bu riyâseti ve Beyt-i Şerif’e karşı bütün vazifelerini hakkıyla yerine getirdi.