Batılı ülkelerin demokrasi konusundaki çifte standart kokan tutumu 15 Temmuz kalkışmasında medyalarına da yansıdı. SETA’nın 15 Temmuz darbe girişimi ve Batı medyasının yaklaşımına ilişkin hazırladığı rapor ikircilikli yaklaşıma ışık tutuyor. İlk olarak Batı medyası olayı güncel olgusal bağlamından çıkararak geçmişte yaşanan olay veya kanaatler ile ilişkilendiriyor. İkincisi de darbe teşebbüsünün olay örgüsü doğal akışından koparılarak, darbe örtük bir neden-sonuç ilişkisi içerisinde AK Parti hükümetinin sözde “baskıcı” politikalarına bağlanıyor. Raporda incelenen haberlerin neredeyse tamamında darbeyi planlayan ve uygulayanlar mağdurlaştırılırken, kendisine darbe yapılan meşru hükümet ve Cumhurbaşkanı Erdoğan şeytanlaştırılıyor. Türk ordusunun demokratik yollarla seçilmiş hükümetleri yıkarak yönetime el koyması Türkiye siyasal hayatında sıklıkla rastlanan bir olgu olarak çerçevelendiğinden bu son darbe girişimine dair okuyucuda oluşması gereken merak ve sorgulama arzusu törpüleniyor. Böylelikle darbe Türk halkı için sıradan ve alışılagelmiş bir olgu haline getirilerek Türk halkının darbeye karşı koyma cesareti ve onuru gölgeleniyor. Rapordan öne çıkanlar ise şöyle:
Uluslararası medya, ekseriyetle Amerikan medyası darbe girişiminin ortaya çıkmasıyla, neredeyse aynı anda darbenin başarılı olacağını öngörüyor.
Türkiye’de yaşanan darbenin Türkiye’deki darbe geçmişine dayandırılarak olağan ve beklenir olduğu değerlendirmesi yapılıyor.
Darbenin asıl sorumluları muğlaklaştırılarak seçilmiş hükümet ve Erdoğan hakkında suçlamalar ön plana çıkarılıyor.
Darbenin başlıca sorumlusu olan Gülen masumlaştırılarak, yaşlı ve münzevi bir şahsiyet olarak resmediliyor.
Darbenin neden olduğu ölüm ve yaralanmalar göz ardı edilerek, cuntacı askerlerin sözde mağduriyeti ön plana çıkarılıyor.
Darbenin kendisi odak noktasından çıkarılarak Türkiye’nin demokrasi tecrübesizliği ve seçilmiş cumhurbaşkanı hakkındaki suçlamalar merkeze alınıyor. Bu suçlamalar darbeyi meşru göstermek için kullanılıyor.
Darbe demokrasi dışı bir eylem olarak ele alınmıyor, Türkiye gibi ülkelerde mümkün ve hatta makul bir olgu olarak gösteriliyor.
Türkiye’nin AB ve NATO üyeliğinin düşürülmesi gibi dolaylı sonuçlara yer veriliyor. Türkiye’nin “giderek demokrasiden uzaklaştığı”, “yöneticilerinin diktatörleştiği” ve “ülkeyi İslamlaştırdığı” gibi iddiaların temelini oluşturan Türkiye karşıtı söylem darbe girişimi sonrasında medya dilinde baskın hale geliyor.
