... dünden devam
Maltepe, Hasdal, Mamak Cezaevi derken dayanamadı sonrasına…
Onun ölümüne vicdansızlık, hukuksuzluk ve vefasızlık neden oldu.
Ama ölmekle bitmeyeceğiz.
Neden olanlar,
Sessiz kalanlar,
Hiçbir şey yokmuş gibi yapanlar,
Biliniz,
Hatta emin olunuz,
Öldürmekle bitmeyeceğiz!
Murat'ın kanı üzerinizde,
Görüyoruz,
Beyaz'da, Mavi'de, Haki'de
Biliniz,
Öldürmekle bitmeyeceğiz!
Murat, 2 Mayıs 2014 Cuma günü Öğle namazında musalla taşından,
Kutsal vatan toprağına uğurlanacaktır.
Bizler bedenen Kocatepe Camii'nde olmasak da, Murat'ın başucunda, onu yalnız bırakmayacağını bildiğimiz Aziz Milletimizle aynı safta olacağız.
Maltepe Askeri Cezaevindeki
Kardeşleri
Yukarıda tarihe not olsun diye yapmış olduğum bu alıntı:
Kahraman silah arkadaşlarımın, hepimizce malum olan bu haksızlıklar ve hukuksuz uygulamalar karşısında dimdik durduklarını; hiçbir 'Türk Subayının asla diz çökmediğini, çökmeyeceğini' çok net bir şekilde ifade eden tarihsel bir belgedir.
İkinci önemli alıntım ise; çok büyük saygı duyduğum, sevgi beslediğim, bir dönem aynı birlikte görev yaptığımız Çok Değerli Komutanım E. Korgeneral ve İstanbul Milletvekili; Engin Alan ile usta gazeteci Sn. Saygı Öztürk'ün; 19 Mayıs 2014 tarihinde Sözcü gazetesinde yayınlanan röportajının son bölümünü burada aynen aktarmak istiyorum.
Alan Paşa, aynı davadan dolayı cezaevlerinde bulunan silah arkadaşlarına şu mektubu ile seslenmişti
"Yiğit silah arkadaşlarım. Alnımız açık, başımız diktir. Gerçek hüküm paralel yargının verdiği değil, tarihin verdiği hüküm olacaktır.
Şehitlerimize rahmet, hasta arkadaşlarımıza şifa diliyorum. Başından beri cümle âleme "adamlığın" rütbe, mevki ve makamlarla ilgisi olmadığını gösterdiniz.
Gerisini yarın o rütbe, mevki ve makamlar bittikten sonra insan içine çıkamayacaklar düşünsün."
İşte bundan sonrası sözün, yorumun ve yazının bittiği yerdir. Karar; tarihin unutmadığı, unutmayacağı gerçeklerdedir…
Bu dava sürecine, aşağıdaki yazımla tarihe not düşmek istiyorum:
‘BALYOZ KUMPASINDAN’ Yansımalar.
(Gerçek bir kahramanlık öyküsü…)
"….Hayatım benim kırk yıllık hayatım/Seni başarabildiğimce dürüst yaşadım/İçim burada da pırıl,pırıl şimdi. Geçer güzelim bu günlerde geçer/Sökülüp atılır dikenli teller/Koparır halk bir gün zincirlerini…" (Ataol Behramoğlu)
Aşağıda yansıtmaya çalışacağım olaylar, bir masal değildir. Bir varmış, bir yokmuş diyemeyeceğimiz kadar gerçektir. Bu süreçte yaşanan her ne varsa, tarihin hafızasına kaydedilmiş olup; nesillerden, nesillere anlatılacak ibretlerle dolu gerçeklerin, yalanları yerle bir ettiği bir kahramanlık öyküsüdür.
Bu kahramanlık öyküsü:
‘Balyoz’ ismiyle hatırlanacak, bir döneme damgasını vuran, kimilerine göre ’darbecilerle hesaplaşılıyor’ nitelemesi ile kamuoyuna sunulan, içeriği sahte olduğu ispatlı kurgularla dolu dijital verilere dayandırılan bir davada; insan haklarının, hukukun katledilmesine karşı direnen hiçbir şekilde diz çökmeyen/çöktürülemeyen Türk Subaylarının ve ailelerinin mücadelesini anlatır.
Yıllarca ülkemize sadakatle hizmet etmiş, hiçbir zorluk karşısında yılmamış, P.K.K terörü belasını yok etmek adına yıllarca dağlarda yatmış, kar, kış demeden savaşmış, gaziler, şehitler vermiş, her biri bir yıldız olan; geleceğin üstün nitelikli komutanlarının, ordularımızdan tasfiyesini hedefleyen bir projeye karşı, teslim olmayanların yiğitlik öyküsüdür bu yaşananlar.
Alçakça kurgulanmış bir kumpas olduğu dönemin iktidar milletvekilince açıklanan bu senaryo sonucunda, kalleşçe tutsak edilen komutanların, paşaların, amirallerin, kurmay subayların, birçoğu emekli olanların tarihe not düştükleri gerçeklerin öyküsüdür bu.
Hatırlayalım o dönemi, bundan tam 4 yıl öncesini, tarih: 20 Ocak 2010…
Haksızlığın, hukuksuzluğun kol gezdiği gece yarılarında, günün ilk ışıklarında, onlarca polisin yaptıkları baskınla; yüzlerce emekli, muvazzaf paşalar, subaylar adeta yabancı ülkenin askeriymişçesine neyin ne olduğu anlaşılmadan evlerinden derdest edilerek alındıkları, günler ve geceler boyunca polis sorgusunda, nöbetçi mahkeme koridorlarında bekletildikleri, ifadelerinin alındığı bir süreç başlatılmıştı.
devam edecek...