Yakalandıktan sonra Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılanan Şemdin Sakık;'devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını, devlet yönetiminden ayırmaya yönelik eylemler yapmak' suçundan yargılanarak, idam cezasına çarptırılmıştır. Ancak daha sonra bu cezası ömür boyu hapse çevrilmiştir. Diyarbakır E Tipi cezaevinde kalan Sakık'ın; 'Pişmanlık Yasası ve Topluma Kazandırılması' yasasından yararlanmak için yapmış olduğu başvurular, mahkeme tarafından reddedilmiştir.
Şemdin Sakık'ın adı, son döneme damgasını vuran Ergenekon Davasında da, gizli tanık sıfatıyla ve "Deniz"kod adı ile ifade verdiği ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda BDP'nin Muş Milletvekili Sırrı Sakık'ın da kardeşidir.
P.K.K Terör Örgütü Lideri Abdullah Öcalan'ın Suriye'den Çıkışı:
29 Ağustos 1998'de, Abdullah Öcalan, MED TV'de yayınlanan basın toplantısına telefonla katılarak, tek taraflı ateş kes ilan ettiğini açıklamıştır.
Bu açıklamaya cevaben Türkiye Cumhuriyetinin Başbakan Mesut Yılmaz şu açıklamayı yapmıştır: "Eğer Türk Devletiyle savaşmakta çaresizliğini anlamış ve teslim olmak için bir adım atıyorsa; ben bunu olumlu görürüm. Devamının gelmesini bekleriz. Ama eğer kendisine Avrupa'da, siyasi platformda yer kazanmak için bir oyun peşindeyse boşunadır. Hiçbir zaman muhatap alamayız."
1 Ekim 1998'de T.B.M.M'nin açılış konuşmasını yapan, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise; konuşmasında Suriye'ye seslenerek:"Tüm uyarılarımıza ve barışçı çabalarımıza rağmen hasmane tutumundan vazgeçmeyen Suriye'ye karşı mukabelede bulunma hakkımızı saklı tuttuğumuzu, sabrımızın taşmak üzere olduğunu, bir kere daha tüm dünyaya ilan ediyorum."
Dönemin Devlet, Hükümet Başkanının yapmış olduğu bu sert ve kararlı açıklamalar üzerine 9 Ekim 1998 tarihinde Abdullah Öcalan; yanında P.K.K'nın Yunanistan temsilcisi Ayfer Kaya (kod adı: Rozerin) ve bazı arkadaşlarıyla birlikte Suriye'yi terk etmiştir. Bu süreçte Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek 6 Ekim'de Türkiye'yi ziyaret ederek, bu konuyla ilgili arabuluculuk teklifinde bulunmuş ve Türkiye bu talebi kabul etmiştir.
P.K.K Terör Örgütü Lideri Abdullah Öcalan'ın, Yurt Dışında Yakalanarak Türkiye'ye Getirilmesi Öyküsü:
Türkiye'nin Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkartılmasına yönelik kararlı tutumu ve sert açıklamaları sonrasında; Güney Kıbrıs'ta düzenlenmiş Lazarus Mavros isimli sahte pasaport taşıyan Öcalan, 2 Şubat 1999 saat 11.33'de, yanında Melse Deniz ve Yunan istihbarat mensubu Savvas Kalderides ile birlikte Kenya'nın başkenti Nairobi'ye gelmiş ve Yunanistan Büyükelçiliğine ait bir binaya yerleşmiştir.
Abdullah Öcalan'ı Suriye'den çıkışından beri takip eden Türk İstihbarat birimlerine CİA'dan gelen bilgi üzerine, dönemin MİT Müsteşarlığı ile Özel Kuvvetler Komutanlığı birlikte bir operasyon hazırlığına girmişlerdir. Amaç; Abdullah Öcalan'ın bulunduğu ülkeden alınarak, yargılanmak üzere Türkiye'ye getirilmesidir.
Bunun üzerine dönemin Özel Kuvvetler Komutanı, Engin Alan Paşanın komuta ettiği bu operasyon için iş adamı Cavit Çağlar'a ait Falcon 900 B tipi bir uçakla birlikte operasyonu gerçekleştirecek 'özel kuvvetlere ait bir tim Kenya'ya gönderilir.
Planın ilk hamlesi olarak, Kenya Hükümeti, Abdullah Öcalan'ın sınır dışı edilmesini talep eder. Öcalan'da Hollanda'ya gönderilmesi koşuluyla, bulunmuş olduğu Yunanistan Büyük Elçiliğine ait binayı terk etmeyi kabul eder.
Öcalan'ın binadan çıktıktan sonra binmiş olduğu araba, diğer araçlarla birlikte konvoy halinde havalimanına giderken; bu araç, uygulanan operasyon planına uygun olarak konvoydan ayrılarak, bir anda ortadan kaybolmuştur. Terörist başı, uygulanan planın mükemmeliyeti sonucunda; tereyağında kıl çeker gibi derdest edilerek, Türkiye'den gelen uçağa bindirilmiş ve 16 Şubat 1999 tarihinde, saat: 03.00 de Türkiye'ye getirilmiştir. Yine o dönemin Başbakanı rahmetli Sayın Bülent Ecevit'in yapmış olduğu aşağıdaki açıklama ile Abdullah Öcalan'ın yakalanarak Türkiye'ye getirildiği, aşağıda şu açıklaması ile dünya kamuoyuna duyurulmuştur:
"Dünyanın neresinde olursa olsun, devletimizin onu ele geçireceğini söylemiştik. Bu devlet sözünü yerine getirdi, şehit analarına verilen sözü yerine getirdi." (Rahmetli Ecevit eğer yaşamış olsaydı, yıllar sonra bu gün; kimi açılımlar uğruna, ülkemize kan kusturan, içlerinde bebeklerinde bulunduğu binlerce vatan evladını katleden, amacı vatan topraklarında bağımsız bir Kürt Devleti kurmak olan, yargılanarak ömür boyu hapse mahkûm olan bu terörist başı ile ülkemizi bu gün yönetenlerin; analar ağlamasın diyerek, türlü açılımları gerçekleştirebilmek adına cezasını çektiği İmralı adasında yapmış olduğu görüşmelere ne derdi acaba? Hem de Başbakanına bağlı olarak çalışan MİT Müsteşarlığının yürütmüş olduğu müzakereler zemininde ve T.B.M.M çatısı altında yemin etmiş BDP'ye mensup Güneydoğu Anadolu'nun milletvekillerinin her hafta İmralı'ya giderek, Öcalan'dan almış oldukları direktifler doğrultusunda..!)