Anadolu toprakları binlerce yıldır pek çok medeniyete ev sahipliği yaptı. Bugün bu medeniyetlerin izlerini sadece ören yerlerinde, tarihi kalıntılarda değil Türk mutfağında da sürebiliyoruz. Hem de mis gibi kokusu, rengi ve tadıyla pek çok asırlık tariflerle.
Bugün her evde aile bireylerini bir araya getiren sofralar aynı zamanda nesiller arası güçlü bir bağ kurar. Belki de bu güçlü bağı binlerce yıldır kurdukları için pek çok dini kaynakta da belli başlı yiyecekler kutsal sayılır. Ekmek, incir ya da zeytin gibi…
Türk mutfağı denilince akla Orta Asya’dan göçle birlikte getirdiğimiz tatların yanında konup göçtüğümüz topraklardan da birer tutam zenginlik katarak büyümüş bir mutfak geliyor. Farklı kültürlerin, milletlerin binlerce yıldır bir arada yaşadığı Anadolu toprağı bereketiyle geçmişten bugüne herkesi doyurdu, doyurmaya da devam ediyor. Bugün ise insanlık tarihi kadar eski Göbeklitepe’den başlayarak pek çok tat ve ürünümüz sınırları aşarak farklı ülkelerde, farklı coğrafyalarda sofralara konuk oluyor. Bir toplumun zenginliğinin en somut göstergesi olan bu tatlar ve ürünler farklı kültürleri birbirine yakınlaştırmakla kalmıyor aynı zamanda geçmişle de belleğimizi ve damağımızı buluşturarak güçlü bağlar kurmamızı sağlıyor.
Çünkü Türk mutfağı sadece eski toplumlar hakkında değil bugün bizim hakkımızda da en önemli kültürel bilgiyi nesilden nesile, sofradan sofraya taşıyor. Soframızda kullandığımız mutfak eşyalarından, yiyecek ve içeceğe kadar her bir ayrıntı ekonomik ve kültürel yapımızın yanında inancımızı, değerlerimizi de temsil ediyor. Bu yüzdendir ki sofrasındaki tatları koruyan toplumlar kendi geleneksel, kültürel değerlerini de bir sonraki nesle aktarmış oluyor. Sofrasını başka milletlere, kültürlere açan toplumlar sessiz ama etkili bir dille kendilerini dünyaya anlatabiliyor. Bu barış dilini son yıllarda pek çok ülke kendi kültürlerini dünyaya tanıtmak için kullanıyor ve mutfaklarının gücünü daha iyi kavrıyor. Kültürel, tarihi ve doğal turistik rotalarına artık yemek rotaları da eklendi. Çünkü bir şehri bir yöreyi vaz geçilmez kılan en önemli unsurlar arasında artık mutfağı da sayılıyor.
Emine Erdoğan’ın himayelerinde her yıl 21-27 Mayıs tarihleri arasında Türk Mutfağı Haftası dolayısıyla yurt içi ve yurt dışında etkinlik yapılıyor. Bu yıl üçüncüsü yapılan Türk Mutfağı Haftası’nın ana teması Ege mutfağı oldu. Çünkü Türk mutfağının lezzeti kadar sağlıklı yemek tarifleri de dünyaya tanıtılmak isteniyor. Ayrıca yine bu yıl barışa dikkat çekmek için zeytin öne çıkarıldı. Geçtiğimiz hafta Emine Erdoğan’ın himayesinde Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen “Asırlık Tatların Buluşma Noktası: Yedi Bölgede Türk Mutfağı” programına katıldık. İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve Kültür ve Turizm Bakanı M. Nuri Ersoy’un da birer konuşma yaptıkları programın en renkli bölümlerden birisi Külliye’de Anadolu’da yetişen 21 coğrafik işaretli ürünün yer aldığı stantlardı. Fuaye alanında Gaziantep baklavası, Aydın inciri, Malatya kayısısı, Aydın kestanesi, Milas zeytinyağı, Bayramiç beyazı, Taşköprü sarımsağı, Giresun tombul fındığı, Antakya künefesi, Suruç narı, Çağlayancerit cevizi, Gemlik zeytini, Edremit zeytinyağı, Milas yağlı zeytin, Ayaş domatesi, Edremit körfezi yeşil çizik zeytini, Maraş tarhanası ve Ezine peyniri de yer aldı. Ayrıca geçmişten geleceğe miras bırakılan ata tohumları da etkinlikte sergilendi. Etkinlik kapsamında davetlilere lokum, Türk kahvesi ve boza ikramları da yapıldı. Anadolu Ateşi gösterisi ise gösteriyle programda yer aldı.
Barışın dalı zeytin, bu defa dünyaya sofralarımızdan uzatılmış oldu.
Gönüllere şifa olsun!
Bu yıl Türk Mutfağı Haftası’nda her tarifi ayrı bir sağlık reçetesi olan Ege mutfağı öne çıkarıldı. Yine dünyaya barış çağırısı yapmak için de Ege Mutfağı’nın simgesi olan zeytine vurgu yapıldı. Emine Erdoğan’ın himayesinde yurt içi ve yurt dışında Türk Mutfağı çeşitli etkinliklerle kutlanıyor. Dünyanın farklı bölgelerinde yapılan etkinliklerde Ege Mutfağından tarifler denendi. Lezzetli ve sağlıklı tarifler her ülkeden tam puan aldı.
İsrail›in saldırıları altındaki Filistin›de yaşananlara da değinen Emine Erdoğan, «Filistin›de yaşanan vahşetin kültürel bir kıyım içerdiğini, bir milletin, kıyafetinden yemeklerine, tarihi yapılarından doğal güzelliklerine her açıdan yok edilmeye çalışıldığını hatırlatmak istiyorum. İsrail, tavus kuşunun tüylerini alıp üzerine yapıştırmaya çalışan karga hikayesinde olduğu gibi Filistin›in kültürünü, tarihini, mutfağını açıkça çalmaya çalışsa da biz hakikati haykırmaya devam edeceğiz» diyerek bu zor günde Filistin halkına da selam gönderdi. Emine Erdoğan, tüm insanların farklılıklarını koruyarak, huzur ve barış içinde aynı sofrada buluşabilmesi dileklerini de iletti.
Emine Erdoğan “Asırlık Tatların Buluşma Noktası: Yedi Bölgede Türk Mutfağı” programında Türk mutfağının önemine vurgu yapan bir konuşma yaptı. Bu konuşmada Türk mutfağıyla ilgili şu başlıklar öne çıktı:
*”Anadolu ata tohumlarının mekanıdır.”
* “Binlerce yıldır aynı göğün altında aynı tarifle pişirilen, günümüzde de aynı tariflerle pişirilmeye devam edilen kadim reçetelerin diyarı Anadolu’dur.”
* “Bedenlerimiz kadar gönüllerimizi de birleştiren Türk mutfağı, dayanışma ve paylaşma ruhumuzu da beslemiştir.”
* “Küreselleşmenin oluşturduğu kültürel çorak iklime karşı, yerel mutfakların özgün reçetelerini korumak mecburiyetindeyiz. Zira, yerli üretimlerimiz, küresel gıda sistemlerine yenik düştükçe, özgün kültürler erozyona uğramakla kalmıyor aynı zamanda yeme ve içme, haz odaklı, faydasız bir tüketime dönüşüyor ve giderek sağlığımızı da kaybediyoruz.”
*”Sofralar yerini ayaküstü atıştırmaya bıraktıkça, duygular tükeniyor, duyarlılık aşınıyor, milletler de özgünlüğünü yitirerek benzeşmeye başlıyor. Geleneksel sofralar ise gönülleri de doyuruyor. “
*”Yemek pişen ev, yuva olur, taze ekmeğin kokusu, güven verir. “
*”Ocağın tütmesi, dirlik ve düzenin dayanağıdır. “
*”Türkiye olarak, tarih boyunca etkilediği birçok ülkenin insanı ile birlikte toplumumuzdaki her grubu bir sofra etrafında birleştiren köklü bir mutfak kültürüne sahip olmanın kıymetini biliyoruz ve temiz, sağlıklı, yerel ve özgün gıdaya erişimin tüm insanlığın hakkı olduğuna inanıyoruz.”