Fransız düşünür Roger Garaudy’nin “Batı Resminin Yedi Yüzyılı/Geleceği Müjdeleyen 60 Tablo” okurla buluştu. Bu önemli eserde Garaudy, 700 yıllık Batı resim tarihinin önemli duraklarını derinlemesine inceliyor. Bu incelemeler bize sadece resim tarihini değil, Batı tarihini ve düşünce yapısını anlama imkânı kazandırıyor. 2012 yılında vefat eden ünlü yazar, Cimabue’den Picasso’ya 60 ressamın öne çıkan tabloları üzerinden Batı toplumunun tablolara yansıyan zihin yapısını ve bu zihin yapısının dönüşümünü gözler önüne sermiş oluyor.
Garaudy’nin bu kitabı yazmasının arkasında oldukça dikkat çekici bir hikâye var. Ünlü düşünür bir gün felsefe dersleri verdiği üniversitenin rektöre giderek, artık bu dersleri vermeyeceğini, bunun yerine ikinci uzmanlık alanı olan estetik üzerine dersler vermek istediğini söyler. Rektörün itirazı üzerine de şunları ifade eder: “Ben bugüne kadar Antik Yunan’dan sonra 16. yüzyılda Descartes gibiler ortaya çıkıncaya kadar hiç felsefe yapılmamış sanıyordum. Oysa gördüm ki bir Çin felsefesi var, bir Hint felsefesi var. Hele hele Avrupa’yı adam eden, bizi Orta Çağ karanlığından kurtaran bir İslam felsefesi var. Ben İslam felsefesini bilmiyorum, onun için bundan böyle kesinlikle felsefe dersleri vermeyeceğim...” Bu konuşmanın üzerine rektör ikna olur ve Garaudy de estetik derslerine girmeye başlar. Süreç içinde de elimizdeki eser ortaya çıkar. Bu noktada önemli bir ekleme yapmak gerekiyor: Garaudy bu eseri Müslüman olmadan 8 sene evvel, 1974 yılında yayımlıyor.
Kitabın derinliklerine bakmadan önce şunu da ifade etmek gerekiyor ki, yazar kitapta Cimabue’den Picasso’ya kadar önemli ressamları incelerken aslında “her aşaması bir “proje” olan Batı kültür ve medeniyetinin dökümünü yapmak istediğini”nin altını çiziyor. Bu bağlamda okuru olan bizlere de şu soruları yöneltiyor: “Batı kültür ve medeniyetine özgü bu dünya anlayışı nasıl oluştu, gelişti ve sonra bozuldu? İnsan, tabiat, toplum, gelecek ve ilâhlar arasındaki yeni ilişkiler eserlerde nasıl ortaya kondu ve nasıl ifade edildi?”
Bu eksende tabloları incelemeye başlayan Garaudy’nin Batı resmini yeniden düşünmemizi sağlayacak yorumlarıyla karşı karşıya kalıyoruz. Ona göre Leonardo da Vinci “kavranılmaz bir Tanrı’yı tabiatta arayan Rönesans’ın dinini anlatır ve bizzat o arayışta insanın sonsuz kudretine olan inancını vurgular.” Raffaello ise “Şaraplı Ekmek Âyini Tartışması” tablosunda ilâhi olan ile beşerî olanın derin birliğinin gerçekliğini ve varlığını bize doğrudan gösterir. Rembrandt çağdaşı Pascal gibi, “hiç karanlık olmasaydı, ahlakî kusurlarını insan hiç hissedemezdi” düşüncesini yansıtır. Velasquez bizi saraydan ve onun tantanasından çıkmaya davet ederken, Van Gogh bir kıyamet öngörüsünde bulunur. Paul Klee, geleneksel resim diline ve kurallarına karşı, insanın ve dünyanın ilişkisi konusunda Batılı anlayışa karşı mesafe koymayı, ancak Batılı olmayan sanatları, İslam, Uzakdoğu, Afrika ve Kolomb öncesi Amerika sanatını keşfederek başarır. Picasso ise gelecekten, adeta Hiroşima’dan haber verir.
Garaudy tüm bu yorumlarını tek bir görüşte birleştirir: Ona göre bu tabloların 13. yüzyıldan 16. yüzyılın sonuna kadar olanları ilahî olandan insanî olana giden ilk büyük dönüşümü gösterir. Bu dönüşüm insanların “Tanrı’yı yâd edip, anlatmak yerine kendi dünyalarını keşfetmeye” yöneldiklerinin birer yansımasıdır. İkinci dönüşüm 19. yüzyıl ve 20. yüzyılda büyük altüst oluşla gelir. Bu altüt oluş geleneğin reddidir. Garaudy’nin şu cümleleri dönüşümü anlamamız için bize ufuk açar: “Ama bu isyanlar, bu inkârlar ve bu reddedişler, tablo anlayışındaki ve onun da ötesinde, dünya anlayışındaki radikal bir değişimin, sadece arka yüzü veya sonucudur. Tablo, artık ne ibadetle bütünleşmiş dindarca bir imaj, ne de insanî bir plana göre tabiatın yeniden inşasıdır; tablo, kendi dışında, hiçbir efsanevî veya tabiî referansı olmayan, başlı başına değeri olan bir nesnedir. Tablo, insanın katıksız eseri olan teknik objenin durumuyla kıyaslanabilir bir statü talep eder.”
Bu bağlamda yazar, son yedi yüzyılda Avrupa sanatının önce ilahî bir düzeni hatırlatmayı denediğini, ardından tabiî düzeni keşfettiğini ve son olarak bugün gelecek düzeni önceden haber vermek için didindiğini aktarır. Son olarak Kopernik Kitap tarafından okurla buluşturulan bu önemli eserin tercümesinin daha önce Garaudy’nin 20’yi aşkın eserini dilimize aktaran Cemal Aydın olduğunu da belirtmek gerekiyor. Kendisi, bu kitabın önemine dikkat çekerken bugüne kadar ki hiçbir çevirisinde bu kadar zorlanmadığını ve bu kadar emek vermediğine dikkat çekiyor. Aydın, Garaudy’in bu kitapta bir tabloyu incelerken sanki o tablonun ruhuna nüfuz ettiğini belirterek, sayfalar boyunca Batı resminin daha önce dinî temaları işlerken gitgide nasıl dini dışladığını göreceğimizi de not ediyor. Bu düşünceler ve daha fazlası eserin sayfalarında okurlarını bekliyor.